Prof. Dr. Mustafa Koç

Ruh sağliğim için ne yapabilirim

Yazar: Prof. Dr. Mustafa Koç
Tarih:
Okunma: 2690
Yorum:
Yazı Boyutu: a - a - a - a
Paylaş:
Sağlık Bakanlığı (2011) “Ulusal Ruh Sağlığı Eylem Planı (2011-2023)”; Türkiye Ruh Sağlığı Profili Çalışması Türkiye’de ruhsal hastalıkların sıklığı hakkında bilgi vermektedir. Bu çalışmada, Türkiye’de nüfusun %18’inin yaşam boyu bir ruhsal hastalık geçirdiği, çocuk ve ergenlerde klinik düzeyde sorunlu davranış oranın %11 olduğu bulunmuştur.



Ulusal düzeyde hastalık yükü nedenlerinin temel hastalık gruplarına göre dağılımı yapıldığında, Kardiyovasküler hastalıklardan sonra %19 ile ikinci sırada psikiyatrik hastalık grubunun yer aldığı görülmektedir.



“Özürlülükle Kaybedilen Yaşam Yılları’na (Years Lost with Disability - YLD)” bakıldığında, en fazla YLD’ye neden olan temel hastalık gruplarında ilk sırayı psikiyatrik hastalıkların aldığı görülmektedir. Cinsiyete göre YLD’ye sebep olan ilk 20 neden arasında erkeklerde beş psikiyatrik hastalığın, kadınlarda dört psikiyatrik hastalığın (1.sırada unipolar depresyon olmak üzere) yer aldığı görülmektedir.



Türkiye’de Mart 2011 itibariyle aktif olarak çalışan 1625 ruh sağlığı ve hastalıkları uzmanı bulunmaktadır. Bu kişilerin 862’si Sağlık Bakanlığı, 277’si üniversitelerde çalışırken 486 ruh sağlığı ve hastalıkları uzmanı özel sektörde hizmet vermektedir. Ülkemizde 100 bin kişiye düşen ruh sağlığı ve hastalıkları uzmanı sayısı 2,20’dir.



Ülkemizde 100 bin kişiye düşen aktif çalışan çocuk ve ergen ruh sağlığı ve hastalıkları uzmanı sayısı 0.28’dir



Ülkemizde 100 bin kişiye düşen sağlık alanında aktif çalışan psikolog sayısı 1,85’dir.

Ülkemizde 100 bin kişiye düşen aktif çalışan sosyal çalışmacı sayısı 0,92’dir.

Avrupa ve Amerika’da 1800’lü yıllardan beri akıl hastanesi kavramıyla birlikte ortaya çıkan yüksek güvenlikli psikiyatri kurumları ülkemizde henüz kuruluş aşamasındadır. Ülkemizdeki adli psikiyatri yatakları RSHH’lerindeki 668 yataktan ibarettir ve 100 bin kişiye 0,9 yatak düşmektedir.



Bütün ve veriler dikkate alındığında yetkili kişi, kurum ve kuruluşların yapması gereken çok şey var diye düşünür hatta bu kişi, kurum ve kuruluşlar suçlanabilir. Bunu yapmadan önce yani suçlamayı yapmadan önce biz birey olarak, bir aile üyesi olarak ve bu ülkede yaşayan bir vatandaş olarak kendimiz, ailemiz ve ülkemiz için neler yaptığımıza bakalım. Şunu başta belirtelim ki aslında burada en önemli olan şey kendimiz için yararlı, işlevsel ve kişisel, psikolojik ve sosyal değerlerimize uygun olan bilgi beceri ve tutumlar kazanmak ve etkin bir şekilde kullanabilmektir. Bunu başardığımızda yaptığımız yada yapmak için amaçladığımız şey bize huzur verir. Huzur sevmek, çalışmak ve diğer insanlarla yapıcı bir iletişim kurabilmektir.



Bu sürecin olumlu olmasını başlatan, sürdüren ve sonlandıran birey olduğuna göre olumsuz olmasınaneden olabilecek bir yaşam tarzını belirlemek ve sürdürmek yine bireyin seçimleri ile mümkün olabilmektedir. Biz gelin bu noktada sürecin nasıl başladığını, nasıl sürdüğünü ve nasıl bireyin hem kendisine hem ailesine hem de ülkesine hiçbir katkısı olmayan bir yaşam tarzı oluşturduğunu ele alalım.



Birinci faktör, her insanın düşünceleri, duyguları ve davranışları vardır. Bu düşünceler, duygular ve davranışlar bir birinden farklı olabilir. Bir insan herkesin iyi olduğunu düşünür, diğeri bazı inanların iyi olduğunu düşünür bazı insanlar ise hiç kimsenin iyi olmadığını düşünür. Bu ve benzer düşünceler farklı duyguların ve farklı davranışların ortaya çıkmasına neden olabilir. Şimdi gelin bir liste oluşturalım desem,her birimiz insana ait bir düşünce, duygu ve davranış söyleyecek olursak uzun bir liste oluşurdu. (Örneğin, insan; korkar, yürür, konuşur, kaygılanır, sever, nefret eder, utanır, çekinir, içine kapanır, güvenir, umutsuzluk yaşar, çaresizlik yaşar, değerli olmadığını düşünür, çok güçlü ya da çok güçsüz olduğunu düşünür, …) bu liste uzar gider.Bu listeye göre her insan olumlu ve olumsuz düşünce, duygu ve davranışlar gösterebilir. Ruh sağlığı açısından bakıldığında bu durum ne zaman bireyler için bir risk oluşturuyor? Bu sorunun cevabı, yer, zaman ve süre kavramları ile açıklanabilir. Eğer bir insan doğru yerde, doğru zamanda ve gerektiği kadar bir düşünceyi, bir duyguyu ya da bir davranışı ortaya koyarsa bu durumların ruh sağlığını bozabilecek nitelikte olmayacağı söylenebilir. Örneğin, korkmak, korkmanıza ilişkin kanıtlarınız varsa, korkmanız gereken bir yerde iseniz ve kokmanınız gerektiği kadar korkabilirseniz bu durum normaldir. Ormandasınız(yer), gece ve zifiri karanlık(zaman), ormandan çıkıncaya kadar(süre) bu duyguyu yaşarsanız bu duyguda bir sorun yoktur. Fakat hayatı sürekli ormanda olmadığınız halde ormandaymış gibi yaşarcasına düşünerek, hissederek ve davranarak yaşarsanız ruh sağlığınız bozulmaya başlamış belki de bozulmuştur.Eğer insan bir düşünce, duygu ve davranışı gerekti yerde, gerektiği zamanda ve gerektiği kadar yaşayabilirse ruh sağlığını koruyabilir.





İkinci faktör sorumluklardır. Bubir sürecin sonucunda oluşan bir durumdur. Çocuk yetiştirme tarzımızdan, onun seçeceği meslek ve eşe kadar yapacağı bütün seçimlerin ebeveynler tarafından yapılmasını kapsamaktadır. Bu sürecin sonucunda bireyselleşmeyi başaramayan kişiden seçimler yapmasını, bu seçimler doğrultusunda davranmasını ve yaptığı bu davranışların sorumluluğunu alması isteniyor. Kendi seçimi olmayan sonuçlara katlanmak ve sorumluluk almayı bilmeyen bir kişiden bunu beklemek insandan uçmasını beklemek gibi bir şeydir. İnsan ne zaman bireyselleşir ya da bağımsız hissedebilir sorusunun cevabı sorumluluklarını fark edip kabullendiği zamandır denilebilir. Bu bağlamda insanlar; sorumluluklarının farkında olmayanlar, sorumluluklarının farkında olup bunlarda kaçan insanlar ki bunlar “geçmişin” kölesi “geleceğin” mahkûmudurlar ve sorumluluklarının farkında olup bunları kabullenen insanlar. Sorumluluklarını yerine getiren insanlar özgürdür. Çünkü özgürlük, bireyin kendi sorumluluğunu almasıdır. Bundan kaçmak ise ruh sağlığının bozulmasıdır.



Son olarak, her birimizin maddi, sosyal ve psikolojik miraslarımız vardır. Maddi miras deyince bir anlamda temel ihtiyaçlarımızı ve belki de güvenlik ihtiyaçlarımız karşılamak için sahip olduğumuz ya da olmamız gerek kayaklardır. Sosyal mirasımız ise, sosyal yaşamda birlikte yaşamayı , işbirliğini, paylaşmayı , birbirimize güvenmeyi, sorumluluk almak gibi dinamiklerin oluşmasını ve devam etmesini sağlayan kaynaklarımızdır. Bir de psikolojik mirasımız vardır ki bu mirasın tükenmesi ya da olmamamsı bireyin ve toplumun diğer miraslarının hızlı bir şekilde tükenmesine ve bireyin ruh sağlığının bozulmasına neden olabilmektedir. Bir ailenin çocuğuna bırakması gereken en temel miras budur. Bu miras yerinde ve zamanında erteleyebilmek, vazgeçebilmek ve elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışmaktır. Burada anahtar kavramlar “yerinde” ve “zamanında”dır.



Son söz, ruh sağlığı profilimiz gittikçe iyiye giden bir süreç şeklinde olmaktan daha çok olumsuz doğru gitmektedir.Bu durumda yapılacak birey olarak bizim neler yapabileceğimizdir. Bu bağlamda; kendimizi tanıyalım, sınırlarımız tanıyalım, sorumluluklarımız tanıyalım ve bunları üstlenelim, yerinde ve zamanında ertelemeyi, vazgeçmeyi ve savaşmayı bilelim.

Yorumlar

Lütfen aşağıda yer alan yorum yazma kurallarına dikkat ediniz.
  • Türkiye Cumhuriyeti yasalarına aykırı, suç veya suçluyu övme amaçlı yorumlar yapmayınız.
  • Küfür, argo, hakaret içerikli, nefret uyandıracak veya nefreti körükleyecek yorumlar yapmayınız.
  • Irkçı, cinsiyetçi, kişilik haklarını zedeleyen, taciz amaçlı veya saldırgan ifadeler kullanmayınız.
  • Türkçe imla kurallarına ve noktalama işaretlerine uygun cümleler kurmaya özen gösteriniz.
  • Yorumunuzu tamamı büyük harflerden oluşacak şekilde yazmayınız.
  • Gizli veya açık biçimde reklam, tanıtım amaçlı yorumlar yapmayınız.
  • Kendinizin veya bir başkasının kişisel bilgilerini paylaşmayınız.
  • Yorumlarınızın hukuki sorumluluğunu üstlendiğinizi, talep edilmesi halinde bilgilerinizin yetkili makamlarla paylaşılacağını unutmayınız.