Prof. Dr. Mustafa Koç

Evin Okula Dönüşmesinin Eğitsel Sosyal Ve Psikolojik Sonuçları

Yazar: Prof. Dr. Mustafa Koç
Tarih:
Okunma: 1153
Yorum:
Yazı Boyutu: a - a - a - a
Paylaş:

Aşağıda salgın sürecinde evin okula dönüşmesi sonucunda çocuklarda oluşabilecek bazı olası eğitseli sosyal ve psikolojik durumlara yer verilmiştir. Amaç; bilgi sahibi olarak gözlem yapmaya, yapılan gözlemler sonucunda var olan tabloyu keşfetmeye, bu tabloyu inkâr etmek yerine kabullenmeye ve nihai olarak gerekli önlemleri almaya katkı sağlamaktır. Bu süreçte bütün paydaşların aktif rol alması ve rol almayı dengeli ve tutarlı bir işbirliği içinde yürütmesi hayati düzeyde önemlidir.

Neden ve niçinler ile disipline edilmeye çalışılan çocuklar okula başlayacak. Çocukların yapması gerektiği bir şeyi yapmadığında ya da yapmaması gerektiği bir şeyi yaptığında “neden yapmadın” ya da “neden yaptın” şeklinde sorulan sorular ile bir açıklama istemek çocuğun özellikle psikolojik varlığına yönelik bir tehdit niteliği taşımaktadır.  Çocuğun Psikolojik varlığına yönelik algıladığı bu tehditle baş edebilmek için kullanabileceği savunma mekanizmaları, susma, dona kalma ki bu iki yöntem bastırma mekanizmasını doğurur. Bunların yeterli olmadığı durumlarda ise, inkâr başlıca savunma mekanizması haline gelir. Çocuğun Psikolojik varlığına yönelik algıladığı bu tepkilere karşı inkârı sürekli kullanması onu anı yaşayan olmak yerine anı kurtaran kişiye dönüştürür.

Salgın süreci uzayınca ve çocukların evde kalma ve aynı zamanda ev bir anlamda okula dönünce ebeveynlerin giderek daha fazla hassaslaştığı gözlenmiştir. Çocuğun her bir davranışı aile içinde gündem halini almaya başlamış ve ebeveynler ellerinde el fenerleri dolaşır hale gelmiştir. Bu durum ebeveynlerin çocuğa yönelik tepkilerini daha çok “eleştiren ebeveyn ego durumundan” vermesine neden olmuştur. Eleştiren ebeveyn ego ile yayan çocuğun hissedeceği temel duygular, suçluluk, yetersizlik, anlaşılmazlık, çaresizlik, yalnızlık ve aidiyet duygusunun yok olmasıdır. Bu duyguları yaşayan ve bastıran bir çocuğun ya da bastırdığı duygu ile dışa vurduğu duygu farklı olan çocuğun anksiyete, depresyon, bedensel belirtiler ve öğrenilmiş çaresizlik yaşaması kaçınılmazdır denilebilir.

Salgın sürecinin sonucunda beynini yönetebilen çocuklardan daha çok beyni tarafından yönetilen çocuklar bizi bekliyor. Beyin ona hoş gelen şeyi tekrar ve tekrar yaşamak ister. Beyne hoş gelen ve deneyimlemek istediği şeyi ona vermek ve bunu engellemeye yönelik isteğin olmayışı hatta bunu tekrar yaşamaya yönelik yüksek motivasyon ya da bunu engellemeye yönelik çabaların başarısız olması durumuna bağımlılık denir. Böyle durumda beyin dalgalarında Theta artmış, Beta ve özellikle de Alfa azalmış ya da yok denecek düzeye inmiştir. Bu tabloya sahip olan bir öğrenci motor gücü artırılmış fren sistemi zayıflatılmış bir arabaya benzetmek mümkündür. Durdurabilmek için başvurulan ya da başvurulacak olan yöntemlerin başında kimyasal ajanların(ilaçların) devreye sokulmasıdır. Bu ilaçların yapacağı iyileşme ancak çocuğu yavaşlatır. Onun akademik, sosyal ve psikolojik iyileşmesi beynini yönetebilecek beceriye sahip olması ile mümkün olabilir.

İstekleri ile ihtiyaçları arasındaki ayrımı yapamayan çocuklar bizi bekliyor. Bir başka deyişle, isteklerini ihtiyaç gibi, ihtiyaçlarını da istek gibi yaşayan çocuklar oluşmaya başladı. İstek ve ihtiyaç arasındaki ayrımı yapmak zaman, enerji ve kaynakların etkin kullanılması için ön koşuldur denilebilir. Oyun oynamak istek, ders çalışmak ihtiyaçtır. Zaman, enerji ve bütün kaynaklarını oyun oynamak için kullanan bir öğrencinin ders çalışmak ya da bir başka akademik davranış için kullanabileceği sermayeyi elde edebilmek için belirli biz zamana ihtiyacı vardır. Bu zamanın sonucunda elde edilen sermayeyi,  yine istekleri için harcamaya ve böyle devam eden bir döngünün oluşması sonucunda, çocuğun akademik, sosyal ya da psikolojik olarak geleceğini ön görmek zor olmaz. Akademik olarak başarısız,  sosyal olarak dışlanmış ve psikolojik olarak çökmüş biri ile karşılaşmak olasıdır.

Çocuklar için daha çok barınma, beslenme, uyuma ve dinlenme alanı olarak işlev gören ev salgın dönemimde okul görevini de üstlenmiştir. Evin okul olması çocuğun okulda sahip olduğu konfor ve stres alanlarını da farklılaştırdı. Okulda stres alanı geniş konfor alanı ise daha az, evde ise konfor alanı geniş stres alanı azdır. Konfor alnının fazla olduğu ya da insan konfor alanında uzun süre kaldığında öğrenmesi ya da bir şeyler geliştirmesi zordur. İnsanlık tarihine bakıldığında birçok keşfin stres alanında kalan insanlar tarafından yapıldığı görülebilir. Bu bağlamda evde oluşan konforun okula taşınması ya da okulun da bu konfor alanını sağlayacağına ilişkin beklenti öğrencilerin sürece uyumunu zorlaştırabilir.

Evde kalan çocuklarda gözlenen davranışlardan biri de onların akademik davranışlardan daha çok akademik görevlere odaklanmalarıdır. Bunun anlamı ders dinledi fakat dersi yeterince ya da hiç anlamadı, ders çalıştı fakat ne çalıştığını ya da ne öğrendiğini bilmeden ya da fark etmeden, kitap okudu fakat okuduğu kitabı ne hatırlama ve ne de özellikle ondan bir çıkarım yapamadı. Dersi anlayabilen, ne öğrendiğinin farkında olan, eski öğrenmeleri yeni öğrenmeler için kullanabilen, iki öğrenme arasında bağlantı kurabilen, öğrendiklerini davranışa dönüştürebilen, transfer edebilen, hatırlayabilen, ayırt edebilen, karar verebilen yaratıcı öğrencilerin yetişmesine ihtiyacımız var.

Salgın sürecinde olan çocukların bir kısmında yenilik arayışı yüksek ödül beklentisi ve cezadan kaçınma düşük bir davranış eğilimi, bir kısmında ise yenilik arayışı düşük ödül beklentisi ve cezadan kaçınma davranışı yüksek davranış eğilimi olduğu söylenebilir. Yenilik arayışı yüksek ödül beklentisi ve cezadan kaçınma düşük olan çocuklar okulda zorbaya dönüşebilir. Yenilik arayışı düşük ödül beklentisi ve cezadan kaçınma davranışı yüksek olanlar ise okulda zorbaların gözdesi kurbanlara, yetişkin yaşamada bağımlı kişilik bozukluğuna dönüşebilir.

 

Salgın dönemi öncesi dikkat ve eylem kontrolleri istenilen düzede olmayan çocuklarda var olan tablo daha da olumsuzlaşırken bu süreç dikkat ve eylem kontrolünde sorun yaşayan bir çok öğrenciyi de  bu tabloya eklemiştir denilebilir. Hal böyle olunca bir eylemi başlatmak, eylemi sürdürmek ve eylemi sonlandırmak için her aşamada uyarılmaya ihtiyaç duyan öğrencilerin yüz yüze eğitim başladığında zorlanacakları tahmin etmek zor değildir. Ebeveynlerinin ilk başlarda sabırlı, anlayışlı ve hoş görülü olarak üstlendikleri bu uyarma görevi yerini, kızgınlığa, sabırsızlığa ve tolerans eşiğinin düşmesine bırakmıştır. İster olumlu bir şekilde ister olumsuz bir şekilde yapılsın değişmeyen tek şey çocuğun buna ihtiyaç duymasıdır. Bu bağlamda okul rehberlik servislerinde görev yapan Psikolojik Danışmanların öğrencilere öz düzenleme becerileri kazandırma amaçlı psikoeğtim programları hazırlaması hayati bir önem taşımaktadır.

 

Yorumlar

Lütfen aşağıda yer alan yorum yazma kurallarına dikkat ediniz.
  • Türkiye Cumhuriyeti yasalarına aykırı, suç veya suçluyu övme amaçlı yorumlar yapmayınız.
  • Küfür, argo, hakaret içerikli, nefret uyandıracak veya nefreti körükleyecek yorumlar yapmayınız.
  • Irkçı, cinsiyetçi, kişilik haklarını zedeleyen, taciz amaçlı veya saldırgan ifadeler kullanmayınız.
  • Türkçe imla kurallarına ve noktalama işaretlerine uygun cümleler kurmaya özen gösteriniz.
  • Yorumunuzu tamamı büyük harflerden oluşacak şekilde yazmayınız.
  • Gizli veya açık biçimde reklam, tanıtım amaçlı yorumlar yapmayınız.
  • Kendinizin veya bir başkasının kişisel bilgilerini paylaşmayınız.
  • Yorumlarınızın hukuki sorumluluğunu üstlendiğinizi, talep edilmesi halinde bilgilerinizin yetkili makamlarla paylaşılacağını unutmayınız.