Prof. Dr. Mustafa Koç

DUYGUSAL ZEKÂ ÇOCUKLAR VE İNSAN

Yazar: Prof. Dr. Mustafa Koç
Tarih:
Okunma: 2582
Yorum:
Yazı Boyutu: a - a - a - a
Paylaş:

Duygusal zeka, bireyin kendisinin ve etkileşimde olduğu insanların duygularının farkında olma ve kontrol edebilme becerisi ya da yeteneği şeklinde tanımlanabilir. Bu tanımda vurgulana mesaj duygulardır. Duygular ruh dünyasında neler olup bittiğini haber veren birer uzman gibi görev yaparlar.  Duygular aynı zamanda bilişsel dünyanın da habercisidir.  Bir başka deyişle bir yerde duygu varsa onun öncesinde mutlaka bir düşünce vardır. Fakat biz düşünceyi değil ancak bu düşüncenin dışa vurumu olan duyguyu gözleyebiliriz. Bu beceri yani duyguları gözleyebilme her şeyden önce bunu bilmeye yani tanımaya bağlıdır. Eğer bu beceriye sahip olunmadan sosyal hayata başlarsak bir çok olumsuzluk ile karşı karşıya kalma riskimiz var demektir. Bunların başında sosyalleşemem gelir ki bunu başaramayan insanın kimlik duygusu gelişmez ve aynı zamanda bu da bireyin ait olma duygusunu olumsuz etkileyen bir halkanın eklenmesine neden olur. İşte sırf bu edenden dolayı ailelerin çocuklarının duygusal zekalarını güçlendirici etkinlikler düzenlemesi ve özellikle bunun için çalışması gerekmektedir. Bu bağlamda aşağıdaki öneriler yapılabilir.
1. İlk adım olarak çocuğun duygularını anlamak ve bun u ona hissettirmek gerekir. Bizim toplumumuzda yer alan temel anlayış çocuğun hissettiği duyguyu bastırmaktır. Örneğin çocuk bir yere düştüğünde ailenin bütün üyeleri iş birliği yaparak çocuğu  bu yaşantı sonucu hissettiği duygunun tam tersi duygular yaşaması için seferberlik ilan ederler ve bu doğal olarak gelişir. Çocuk acımıştır, canı yanıyordur, mahcup olmuştur vb. bütün bu duygular bastırılır. Bunun yerine acımadığı, canının yanmadığı ve unut gitsin şeklinde bir tutum benimsenir. Bunu yerine çocuğun bu duyguları yaşamasına izin verilse, bu duygular anlaşılsa ve bu duyguların anlaşıldığı ona hissettirilirse çocuk düşmenin verdiği fiziksel acıdan bu duyguları bastırmış olmanın verdiği daha büyük bir acıyı yaşamaktan kurtulacaktır.

2. Duygularını sözel olarak yani dil ile dışa vurmalarını destekleyin. Sözel olarak ifade edilmeyen duyguları beden belirli bir süre kendi dili ile söylemeye başlıyor. Çünkü aklımızın hamalı bedenimizdir. Beden unutmuyor ve dilimiz susa bile beden sürekli konuşmaya devam ediyor. Bireyin ruh sağlığı için en önemli risklerden biri de yaşadığı hissettiği fakat dışa vuramadığı duygulardır. Bu duyguların oluşturduğu baskı öyle bir noktaya gelir ki birey bunun farkında bile olmadan sonuçlarını yaşamaya başlar. Ağrılar oluşur, yetki kayıpları oluşur, hastalık hastası olur vb. Duyguları korkmadan ve nasıl ifade edeceğimizi öğrenmek bir süreçtir. Bu süreç çocuk dünyaya geldiği anda başlar. Çocuğa korktun mu?, üzüldün mü?, kırıldın mı? vb. sorular sorma yerine neler düşünüyorsun ve ne hissediyorsun diye sormak ve hissettiği duygudan korkmaması gerektiğini öğrenmesine yardım etmek ve bu duygunun yerine başka nasıl bir duygu koyabileceğinin yollarını öğretmek işimizin esasıdır. 

3. Onaylamak. İnsan oğlunun doğduğu andan belki de doğum öncesinden ölümüne kadar geçen sürede değişmeyen emel ihtiyaçlarından biri de onay alma ihtiyacıdır. Değişen onay alma tarzımızdır. Hayatımızın her evresinde onay almaya ihtiyacımız vardır. Çünkü, onay bize değerli, önemli ve yaşadığımızı hissettiren en temel yaşantılardan biridir.  Onaylandığımızı hissetmenin bir yolu da duygularımızın onaylanmasından geçer. Duyguların yok sayılması bireyin yok sayılması anlamına gelmektedir. Çocuk canavardan korktuğunu söylüyorsa ilk tepkiniz niye korkuyorsun ki canavar diye bir şey yok şeklinde bir tepki yerine bu duyguları ve düşünceleri doğru varsayıp yola çıkarsanız çocuk sizinle işbirliği yapar. Aksi halde sizin tutumunuz da başlı başına onun için bir engel haline gelebilir.

4. Çocuğun yaptığı sizin duygusal dünyanızda oluşturduğu ister olumlu olsun ister olumsuz olsun duyguları düzenli, dengeli ve tutarlı bir şekilde ifade etmelisiniz. Eğer bir insan yaptığı bir davranışın karşısında insan üzerindeki duygusal etkisine ilişkin dışavurumları anlayamaz ise kendini kontrol etmesi neredeyse mümkün olamamaktadır.  Eğer anne- baba çocuğun yaptığı davranışlara ilişkin hissettiklerini gizler yani dışa vurmaz ise çocuk yaptığı annesinin ya da babasının üzülmesine neden olan davranışları yapmaya devam eder. Bu çocuk yetişkin yaşamda da aynı davranış kalıpları ile tepki vereceği düşünüldüğünde bu farkındalığın ne kadar önemli olduğu ortay çıkmaktadır.

Sonuç olarak, insanın en rahat ve güvende hissettiği an anlaşıldığı andır. İnsanı anlamanın yolu duygulardan geçer. Bir olay karşısında ne hissettiğimi tahmin edemeyen birinin bana söyleyecek bir sözü yoktur olsa bile bana faydası yoktur. İletişim, insan oğlunun ihtiyaç duyduğu en temel unsur. Anlamaya ve anlaşılmaya ihtiyaç duyan belki de tek varlık insanoğludur. İletişimin bu amaca hizmet etmesi için ya da iletişimin bu görevini yerine getirebilmesi için başvuracağımız kaynak duygularımızdır. Ancak bu yolla insan diğer insanın kalbine dokunabilir. Ancak bir anne çocuğunun, öğretmen öğrencisinin, doktor hastasının işveren işçisinin kalbine dokunabilir. Tabi ki dokunmak isterse…..

Yorumlar

Lütfen aşağıda yer alan yorum yazma kurallarına dikkat ediniz.
  • Türkiye Cumhuriyeti yasalarına aykırı, suç veya suçluyu övme amaçlı yorumlar yapmayınız.
  • Küfür, argo, hakaret içerikli, nefret uyandıracak veya nefreti körükleyecek yorumlar yapmayınız.
  • Irkçı, cinsiyetçi, kişilik haklarını zedeleyen, taciz amaçlı veya saldırgan ifadeler kullanmayınız.
  • Türkçe imla kurallarına ve noktalama işaretlerine uygun cümleler kurmaya özen gösteriniz.
  • Yorumunuzu tamamı büyük harflerden oluşacak şekilde yazmayınız.
  • Gizli veya açık biçimde reklam, tanıtım amaçlı yorumlar yapmayınız.
  • Kendinizin veya bir başkasının kişisel bilgilerini paylaşmayınız.
  • Yorumlarınızın hukuki sorumluluğunu üstlendiğinizi, talep edilmesi halinde bilgilerinizin yetkili makamlarla paylaşılacağını unutmayınız.