Aydın Birinci
Yalnızlık Kanatır
Yalnızlık; şahsi benliğimin ayrılmaz yegâne parçasıdır. Öyle ki kabir istasyonuna doğru son yolculuğumu yaparken dahi ürkek nefesini ensemde hissedeceğim. Bir gölge gibi peşimde yaşaması her daim beni mutlu etmiştir. En önemlisi ve güzeli benden güven duygumu çalmıştır ki bu titrek aydınlık her eşref-i mahlûk için elzemdir. Öyle ki kişinin hayatına set çekmesine, kırmızı çizgilerinin var olmasına sebebiyet verir. Hâl böyleyken ötekilerin kahkahalarının verdiği acı kalbimi kanatır, sözlerimi zehirler. Gözlerimden durmaksızın süzülen tuhaf su damlacıklarına yol açar ki ben bunu hiçbir zaman anlamlandıramam.
Sanki güneş gözlerimde mütemadiyen hıçkırıyor sanki bana küskün mütemadiyen batıyor. İçimdeki karanlık kaplıyor sonra bütün benliğimi kanımın son zerre-i tanesine kadar. Yalnızlık, yalnızlık öyle ki şu küçücük ve hasta kalbimi liğme liğme ediyor. Sonbaharın teşrif etmesinden mütevellit yaprağını vicdansızca döken koca yaşlı çınarın yarasından açıyor yüreğime. Pamuk beyazlığındaki masum suretli bulutların öfkesi saçılıyor kelâm seven yüzüme.
Vaziyet böyle hâsıl olunca, ben ağlıyorum. Hâl böyleyken, ben böyle dertliyken, hasret böylesine yerleşmişken, kalemimin zehri dolaşıyor kağıdın semalarında oradan da nokta nokta yüreğimde.
Şimdi söyle; gönlüm böyle köz olmuşken ben nasıl kalkarım ayağa? Peki nasıl bakarım umutla yarına?
Sen çaldın yalnızlık denen illet. Sen çaldın yalnızlık denen delâlet. Sen çaldın benden eyy kadim dostum yalnızlık… Benden boynu bükük umutlarımı…
ZARİF