Halil Hakan Oturak
Türk babası-4
Sosyal bilimlerde Tarih bilimi nasıl verilmelidir açıklayıp bırakmıştık.
Birkaç kelamda “Sanat ve Edebiyat” konusunda etmekte fayda görüyorum.
Ülkemizde sanat ve edebiyat alanlarında ortaya koyulan eserlerden, kamuoyunda diğerlerine göre çok daha fazla öne çıkarılanlara, yer kaplayanlara baktığımızda durum içler acısıdır.
Söz konusu bu eserler, bazı ahlaksızlıkları toplumda sık rastlanıyormuş veya rastlanması normalmiş gibi yansıtıp, adeta bu durumlara karşı insanlarımızın bağışıklık duvarını zayıflatmakta, bilinçaltına yerleştirmekte belki de bu ahlaksızlıkların yaşanmasına bilerek veya bilmeyerek sebep olmaktadırlar.
Konu hassas olduğu için biraz örneklendirmek istiyorum, mesela edebi alanda Nobel ödüllü yazar Orhan Pamuk “Kırmızı Başlıklı Kız” isimli romanında, akıl almaz bir cinsel sapıklık kaleme almıştır.
Yazarın bu hayal dünyasını nasıl oluşturup satırlara aktardığı kendi “kişisel problemidir”, yayınlanması da denetim kurumlarının “takdiridir” fakat benim yazmaya dahi iğrendiğim bir olayın satırların devamında Türk toplumunda sık yaşanan bir olay gibi sunulması işte bu “memleket meselesidir”.
Bu durumda memleket kurumlarının bu konulara karşı önlem almaları gereklidir.
Önlem alınmadığını gören duyarlı bazı arkadaşlarımızla suç duyurumuzu yaptık ve sonuçlarını beklemekteyiz. Kimse üstüne almasa da memleketin meselesi bizim meselemizdir.
Devam edelim,
Televizyonlarda neredeyse tüm günü kaplayan evlendirme programları diğer bir önemli örnektir.
İnsan hayatını ilgilendiren en önemli konulardan biridir evlilik.
Toplumun temel taşını oluşturan en kutsal kurum olan ailenin kurulması için çaba sarf ettiğini düşündüğümüz programları bir süre takip edip, analiz ettiğimizde, karşımıza çıkan manzara şudur; insanların özel veya genel konularının herkes önünde konuşulması, katılımcıların bazen hakarete varacak şekilde birbirlerini eleştirmeleri belki de çok daha olumsuz manzaralar.
İlk etapta hayırlı bir amaç için ortaya çıkan bu programlar, sonradan televizyonlar adına ticari bir kazanç kapısı haline gelmiş gibi gözüküyor. Kişilerin yapaylığı, çok kısa sürede alınan kararlar, kurulan ailelerin kısa süre sonunda parçalanması, bizim bu düşüncemizi güçlendiriyor.
Hatta bu ilişkilerin birçoğunun aynı bir dizi senaryosu gibi önceden yazılarak, kişilere oynatıldığı da iddialar arasında. Hal böyle olunca tüm gün yayınlanan bu programların, sanat veya edebiyat alanında bir hizmet etmediği gibi, toplumumuzun sahip olduğu değerleri de aşağıya doğru çektiği görülmektedir.
Ülkeyi yönetenler tarafından bu durumlara neden müdahale edilmediği de ayrı bir muammadır?
Bir dünya çarpık ilişkilerin yaşandığı televizyon dizileri, yarışmacıların her türlü kavga dövüş ve tartışma içinde olduğu yarışma programları, bize ait hiçbir değerin kişilerin üzerinde taşınmadığı kıyafet programları… Daha bir sürü örnek var. Fakat önlem yok.
Bu önlemleri almayanlarla ilgili burada çok yazmak istediklerim var ama siyasete girmeyeceğim.
Gelelim bizim düşüncemize;
Bize göre sanat somut ve soyut âlemlerde olan bütün varlıkları inceleyerek bizleri yüce Allah’a yaklaştıran iyiyi, güzeli öğütleyen bir alan olmalıdır. Herkesin bu düşüncemizi kabullenmesini ve bu şekilde hizmet etmesini beklemediğimiz gibi, Türk milletinin ahlaki yapısını direk olarak tahrip etmeye yönelik bir duruma da tepkisiz kalmamız mümkün değildir.
İnsanlarımızın beyinlerinin uyuşturularak töremizin, ahlakımızın yok edilerek milletimizin ve memleketimizin elimizden kayıp gitmesine müsaade etmemek her Türk evladının boynunun borcudur.
Üzerimize düşen sanat ve edebiyat adı altında ortaya konulan bu eserlere karşı bireysel ve toplumsal tepkimizi koymak ve Türk babasının evladını yetiştirirken karşılaşacağı tehlikelerin sayısını azaltılması için mücadele etmektir.
Düşündükçe dertlendiğimiz, dertlendikçe yazdığımız, yazdıkça yazasımız gelen konumuza kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Allah’a emanet olun.