Süper Admin
Pusova’da Sakin Bir Gece
Sürekli şunu düşünüyorum. Günümüzün yazarları zamanımızdan çok sonraları da hala adından söz ettirebilecek kadar iyiler mi? Örneğin E.Allan POE, Oscar Wilde, Bram Stoker, H.P. Lovercraft, J.R.R. Tolkien, Isaac Asimov, Ray Bradbury…
Daha nicelerini anmak istediğim, efsane dediğimiz bu yazarların ortak özellikleri nedir? Dönemlerine ait yapılmayanı yaptıkları için mi? Yoksa yaşadıkları zamana, zamanlarının öncesine ve sonrasına hükmedebildikleri için mi?
Peki ya yerli yazarlarımızdan kimler ölümsüzlüğü tadacak kadar yetenekli?
İşte bu sorunun yanıtına hiç düşünmeden birkaç isim sayabiliyorum.
İhsan Oktay Anar, Barış Müstecaplıoğlu, Galip Dursun…
Evet, Galip Dursun. Yerli yazarlara güven tazelemek için en iyi isimlerden biridir kendisi. Sorgusuz sualsiz okunması gereken öyküleri vardır. Şimdi ise kısa öykülerinden oluşan Pusova ile bizi selamlıyor. Daha öncesinde Gölge’miz başta olmak üzere Anadolu Korku Öyküleri derlemelerinden ismini duyduğum, şimdi ise Gerisi Hikaye adlı programları ile de takip ettiğim, yüzyıl sonrasında da hala adından ve öykülerinden bahsedileceğine emin olduğum yazardır.
İthaki Yayınları tarafından basılan kitabın Yankı Enki’nin yayına hazırlamasıyla önümüze serilen sayfaları arasında kendinizi derinliğe teslim etmeden önce derin bir nefes almanızı öneririm. Soğuk bir esinti ile karşılaştığınızda artık Pusova’da gezinmeye başladınız demektir.
Galip Dursun Gerisi Hikaye’dir… Anadolu Korku Öyküleri’dir… ve Pusova’dır…
Bir yazarın yazdıklarından ibaret olmadığı anlarda daha kıymetli hale geldiği net bir görüştür benim için. Söyleşilerinde, sohbetlerinde ve daha nice karşılaşmalarda kendisindeki bilgi hazinesinin ışığını görüyorsunuz. Şahsım adına şunları diyebilirim ki, sohbet ettiğimizde bile sürekli anekdotlar sunarak gözkapaklarımın açılıp büyük bir ilgi ile dinlediğimi fark ettim. Ülkemizde bunu sağlayacak kaç kişi var? İçten, samimi, ego sahibi olmayan yazarların kalıcılığından emin bir görüşe sahibim.
Yerli yazarlara bakışımız her zaman geri plandadır. Sıcak bakılmayan yerli korku öğelerini günümüzün sokaklarına yansıtması ve ince detaylarla öykülerin zenginleşmesini sağlayan nadir insanlardan biridir Galip Dursun.
Günümüz yazarlarının kalıcı olmasından söz etmemdeki en büyük sebep piyasaya çıkmış ve çıkacak olan kitap değeri sorgulanacak ıvır zıvırla doldurulmuş kelime çöplüğünün giderek artmasıdır.
Okuyucu olarak beni rahatsız etse de, zamanın kılıcı onları tek tek öldüreceğinden emin olduğum için sinsice gülümseyebiliyorum.
Ağıt öyküsüyle bizlere bildiğimiz, aşina olduğumuz ölümün görmek istemediğimiz yönünü fısıldıyor…
"Mezara, sevilen ama artık istenmeyen bir çöp gibi bırakıldığında vazgeçmişti…"
Flütten çıkan melodiler eşliğinde ölümün sokaklardaki seyahati yanı başımızdan geçiyor. Bu öyküyü okuduktan sonra sokakta yürürken köşelerde melodi sesleri yükseliyorsa etrafınıza dikkatlice bakıp hızlıca uzaklaşacağınızdan eminim…
Hele o Gavur yok mu o Gavur… Piç’in gözlerine bakmaya korkar hale gelip de iki tavla attığınız manav ile karşılaşmak için gündüz saatlerini tercih ediniz efendim.
Öykülerin zaman ve mekan derinliğini ensenizde soğuk bir nefes gibi hissedeceksiniz. Tek bir tür yok ki bu kitapta… Hatta hiçbir türün içine koyamadığımız yeni denemeler de mevcut. Harmanlanmış, göze batmayan geçişlerin heyecanı ve gerilimi arttırdığı bir gerçek.
Ne de zor öyküleri anlatmadan üzerinde konuşmalar yapmak…
İtiraf etmem gerekir ki bu adamın lanetli kelimeleri üzerinize sinecek ve tekrar tekrar okumayı isteyip ürkerek büyük bir iştahla yeniden okuyacaksınız… Hatta okumadığınız anlarda üzerinde düşünüp olayların akışı hakkında yeni yorumlar katacaksınız… Keşke biraz daha uzun tutsaydı şu öyküyü de kısacık yazmış, derken bulacaksınız kendinizi.
Yer altı edebiyatı diline hakim bir yazardan beklediğimizi karşılamış olmasına seviniyorum ve ’’yeter artık roman yaz’’ diyecek kadar da ileri gidebilirim bu konuda.
Yazarlar yaşadıklarını öyküleriyle harmanlaştırarak anlatmış düşüncesine kapılabilirsiniz. Çünkü Oba ve Ağıt öyküsündeki anne olgusu göze çarpıyor. Lakin böyle düşünmek yazarın size sunacağı sınırsız hayal dünyasına ket vurur.
Öykülerden oluşan kitapların en büyük sıkıntısı bir öyküden diğer öyküye geçerken adapte olamayıp kopukluk yaşanmasıdır ki bunu yaşamayacağınızı garanti ediyorum.
Bir insan şehre neden küser?
Pusova’nın laneti… Mehmet Emin Yalı’nın işleri…
Jeton’nun kanlı hikayesi…
En sevdiğim öykü hangisi mi?
Hepsi, lakin birini daha fazla sevdi ruhum… ve şu an Pusova içinde Ağıt yakıyorum. Karanlık, sessiz ve sisli…