Süper Admin
Kara Çığlık
Yaşanılanlar ancak unutulduğunda hikâyelere dönüşür.
Kadıköy’ün iskelesinde denize karşı dikilmiş, cebindeki sigara paketini çıkarmaya çalışırken yanına usulca yaklaşan genç çocukla göz göze gelmişti. Denizin rüzgârı daha da cesaretlendirdiği bu havada sadece hırka ile durmak marifet ister diye düşünüyordu ki çocuk sessizliği bozdu.
Vaktiniz var mı?
Birkaç saniye düşündü, sahi vakti kalmış mıydı artık? Henüz daha ne kadar nefes almaya devam edeceğinden emin olmayan biri için cüretkâr bir durum 'Vaktim yok' demek.
Diyememişti de zaten. Sakinliğini bozmadan yarım kalan sigarasıyla haşır neşir olup gözlerini çocuğa tekrar çevirdiğinde paralel evren için adım atmıştı bile.
Yaptığı her tercihte diğer seçeneğinin sonucunu merak eder dururdu, acaba diğer seçenekteki gidişat nasıldır diye iç geçirip kendini hayal ederdi. Yine bir tercih yapma sırası ve yine paralel evrene natif seçenek sunma ritüeli. Bu kez içinden geçenin tam tersini yapacaktı. Böylelikle diğerini merak etmeyeceğini sanıyordu.
Vaktim var, neden sordun?
Küçük bir soru, dakikalarınızı bile almayacak.
Sor öyleyse
Daha önce hiç öldünüz mü?
Bu nasıl bir soru, diyemedi. Durdu ve düşündü. Daha önce hiç ölmüş müydü? Evet, ölmüştü. Ankara'nın Kızılay'ında bir yerlerinde bombalanmış, vücudu paramparça olmuş ve ölmüştü. Bugüne kadar ki tüm tercihleri onun nefes almasını sağlamıştı. Diğer seçenekler ise onu her defasında öldürmüştü.
Öldüm. Gömüldüm. Unuttular. Unuttum.
Çocuk gülümseyerek yanına yaklaştı. Tebessümü sanki haklıydım dercesine parıldıyordu gözlerinde.
Biliyordum. Ben de daha önce öldüm, gömüldüm. Unutuldum.
Sahilden geçen yaşlı çift kıyıdaki taşlığın üstünde duran güvercinlere ellerindeki ekmek kırıntılarını fırlattılar.
Hanım, bu güvercinleri bizden başka hatırlayan yok. Baksana nasıl da alıştılar bize. Her gün gelip senin onlara vereceğin ekmek kırıntılarını bekliyorlar. Sahi neden unuttular bu yavrucakları?
Unutmadılar bey, korktular.