Yusuf Karabulut
EĞİTİMDE DEĞİŞİM-GELİŞİM MESELESİ
Eğitim sistemimiz sürekli bir değişim içerisinde ve bu durum artık hepimizi yordu.
Milli Eğitim Bakanlarımız sürekli değişiyor. Sınavlar, içerikler, müfredatlar sürekli değişiyor. Sahi Erkan Mumcu diye bir bakanımız vardı ve çok iddialıydı, hatırlayan var mı aramızda? Adını dahi unuttuk, hatta şimdi nerede, ne iş yapıyor onu dahi bilmiyorum kendi adıma.
Bir ara Hüseyin Çelik, Ömer Dinçer, Nimet Baş Çubukçu, Nabi Avcı ve şimdi İsmet Yılmaz bakanlarımız…
Bunların bazıları çok iddialı ve reformist geldi ama netice pek fazla değişmedi. Aslında değişen çok şey oldu ama dediğim gibi netice değişmedi. Gerçekliğimiz ise sürekli bir değişim içinde oluşumuz.
Değişim olumlu yönde oluyorsa biz buna “gelişim” diyoruz. Ama bir şeyleri değiştirmek için değiştirmek ya da denemek için değiştirmek gelişimi ifade etmiyor maalesef.
Mesela OKS neden SBS oldu, SBS neden TEOG oldu, TEOG yerine neden LGS geldi. Yine bu sene YGS/LYS sistemi yerine YKS neden birden getirildi. Bu sistem bir hafta 10 gün içerisinde tekrar tekrar neden değişti. TYT yalnız Türkçe-Matematik sorularından ibaretken 4’er 5’er adet farklı branşlardan sorular neden eklendi? Daha birkaç gün evvel LGS soruları neden yalnızca 8. Sınıf müfredatına indirgendi?..
Ben bu yazıyı yazarken ya da yayımlamadan evvel birkaç değişiklik olacak mı?
Son birkaç gündür konuşulan ders saat süresinin 40 dakikadan aşağı çekilmesi nereden çıktı?
Sosyal medyada Pr. Dr. Hayati AKYOL Hoca bu konuda biraz serzenişte bulunmuş ve yaklaşık 13-14 soru sormuş. Bunlardan bazıları:
Bu 40 dakika hangi seviyedeki öğrenciler için fazladır? Okul öncesi, ilkokul, ortaokul, lise veya üniversite mi?
Dersler kaç dakika olmalı?
Öğrenme ve gelişim uzmanları mı 40 dakikanın çok olduğunu söylüyor?
PISA sınavına katılan ülkelerin eğitim ortam ve süreçleriyle, ülkemizin eğitim ortam ve süreçlerini karşılaştırmadan SADECE SONUÇLARI KARŞILAŞTIRANLAR mı 40 dakikanın fazla olduğunu söylüyor?
Özel okulların düşüncesi mi? Devlet okullarının düşüncesi mi? Üniversitelerin mi düşüncesi? Bir zamanlar eğitim işlerinden sorumlu Talim Terbiye Kurulunun mu görüşü?
…
Bu yazımın başından beri sorular soruyorum. Aslında bazılarının cevabını biliyorum/biliyoruz. Güzel yurdumda sağlıkta, savunmada, sosyal haklar konusunda vs. çok güzel gelişmeler oldu. Sektörel anlamda bazı sektörlerde çok ciddi gelişmeler oldu. Eğitim sistemi konusunda da sürekli değişim oluyor ama bunun her zaman gelişim olduğu konusunda bir hayli kafamız karışık.
Ve biz ekseriyetle sonucu tartışıyoruz. Esasen tartışılması gereken sebep ve süreçtir. Üniversite yerleştirme sonuçlarından sonra “…şu kadar öğrenci tercih yapmadı, şu kadar kontenjan boş kaldı, şu sayıda okul birincisi öğrenci barajı geçemedi…” gibi tuhaf ve ürkütücü verileri marifetmiş gibi anlatıyor, yayımlıyor, sıklıkla konuşuyoruz. Ama bunların sebeplerini, bu sebepleri ortaya çıkaran süreçleri konuşmuyoruz.
Sürekli bir değişim rüzgarı ve “Hadi bakalım şu artık böyle olsun.” kafasıyla maalesef bu işi iyice içinden çıkılmaz hale getirdik. Yine maalesef bu durumdan bir sektör, bir grup, bir şehir ya da bir zümre etkilenmiyor. Topyekün gençlerimiz yani geleceğimiz bu işin muhatabı…
Sonuç olarak anladığımız ya da öğrenilmiş çaresizliğimiz(!) şu ki; bu değişiklikler olmaya devam edecek. Temennimiz de şöyle; en azından pilot uygulamalardan sonra bu değişiklikler yapılsın. Yahut en az bir eğitim öğretim yılı öncesinde değişeceği söylenip sonra uygulansın.
Konuyla alakalı söylenecek çok söz var aslında.
Son olarak bir örnek: Dönem ortasında yapılan iki sınav değişikliği sonucu yayınevlerinin dönem başlamadan bastığı kitaplar, bu kitapların artık geçersiz olması, kitapları alan öğrenci, toptancı, kırtasiyeci ya da iade alan yayınevinin ne yapacağı konusu gündem dahi olmadı. Bunlar milli servet, yazık, günah…