Özlem Dündar
Aydınlığı Ararken
Mutlu bir adımla başlayan ve gittikçe matemleşen günlerin yorgunluğunu artık ayaklarımda değil yüreğimde hissediyorum. Gazeteciliğe ilk adım attığım günlerdeki umudun yitirilmişliği var üzerimde. O ilk günlerdeki heyecanım artık yavaş yavaş yerini kanıksamaya bırakıyor. Küçük bir yerel gazetede stajyer olarak işe başladığımda henüz çok tecrübesizdim. Şu an yaşımın üstünde bir yaşanmışlık ve saçlarımda iyice belirginleşen aklarla o ilk günlerdeki dünyayı değiştirebileceğime olan inancımı hatırlayıp acıyla gülümseyebiliyorum ancak. Bazen, olaylar yüreğimi tırmalarken buluyorum kendimi.
Mesleğimin henüz en başlarında gördüğüm olaylar karşısında benden daha tecrübeli olanlar “Alışırsın!” diyordu. Ben alışmayı değil yorulmayı öğrendim. Gördüklerim ve şahit olduklarım arttıkça kalemimdeki duyguların kırılması da artıyordu. Köşe yazarlığına terfi aldığımda içimde havalara uçan bir çocuk vardı, yazılması gerekenleri yazıyor, hafifletmeye çalışıyordum içimdekileri. Kendini kimsesiz hisseden birileri vardı bir yerlerde ve ben onlara umut olmak için yazıyordum. Haklı olanlarında haksızlar kadar sesi çıksın diye. Faili meçhul cinayetler aydınlansın, kayıplarını arayanlar umut dolsun diye yazıyordum. Ama dünya hızla değişti, artık haklı olanlar susmaktan yana, cinayetlerin failleri meçhul olmayı değil sahne üstünde olmayı istiyor. Kaybetmekten korkanlar kayıplarını çoktan unuttu.
Paçalarımdan asılan doğrulara rağmen bir şeyleri gizleyerek yazmak beni içimde esir tutuyor sanki. Kendimle mücadele ediyorum ve kendime sürekli bir şeyleri hatırlatmak zorundayım. Sen gazetecisin umudun sesi olmalısın! Bir kahraman olmana da gerek yok, mesleğinin hakkını vermen gerek sadece. Gördüğünü yazma özgürlüğünü kullanacaksın. Bu bir takım şeyleri göze almayı gerektiriyorsa elbette göze alacaksın. Tutuklu yargılanan bir gazetecinin bile cezaevinde kitap çıkarmasına izin veriliyor. Basın özgürlüğü yok deme! Bir gazetecinin kalemine vurulacak en büyük pranganın kendini sansürlemek olduğunu biliyorsun, yazdıkların kadar sustuklarından da sorumlusun.
Ne olursa olsun bu dünyada basın ile çözülecek birçok sorun var. Gazeteci her gün yeniden doğmuş gibi hayata tutunmalı ve mesleğine inanmalı. Hani bir söz vardır ya: “Basını olmayan bir ülkenin, güneşi olduğu söylenemez.” diye. Basını özgür olmayan ülkelerde çok güneşler batar! Susmayı seçen her kalem batan ayrı bir güneştir. Peki yazılması gerekenler ne? Cevaplar kara kutularda gizli… Bir çocuğun gözlerinden akan masum yaşlar annesine sarıldığında nasıl son buluyor ve çocuk kendini güvende hissediyorsa, basın da özgürlüğüne kavuşup onu sımsıkı sarmaladığında nefes alıp, umut olacaktır. Ben ve ben gibi gazeteciler de her gün mesleğine yeniden başlamanın mutluluğunu yaşayacaktır.