Halil Hakan Oturak
12 EYLÜL ÜLKCÜLERİ VE BİZ
Yaşadığı
çağı ve yaşadığı dünyayı değiştirmek isteyenler, önce kendilerini değiştirmek
ve birtakım vasıflar kazanmak zorundadırlar. Çünkü iç dünyasında inkılaplar
yapmayanlar, alemlerde inkılaplar yapamazlar, nefsini değiştirmeyenler hiçbir
şeyi değiştiremezler. Gereken vasıfları kazanmayanlar davalarına büyük
hizmetler yapamazlar. Nefsini değiştirenler çağları değiştirir. Nefsini
değiştirenler makamları ve makamperestleri değiştirir. Nefsini değiştirenler
başkalarının nefislerini değiştirebilir. “Gerçekten Allah kendi nefislerinde
olanı değiştirinceye kadar, bir toplulukta olan şeyi değiştirmez.”
12 Eylül ülkücüleri sokaklarda ateş, zindanlarda zulüm altında bir mücadele vererek kendileri ipe gitme pahasına memleketi ipten almışlardır.
Onların en büyük yardımcısı şüphesiz ki yukarıda tarif edildiği gibi bir nefis mücadelesi verip bunu kazanmış olmalarıdır.
Bizler onların hikayeleri ile büyüdük. Kimileri soğuk kış günlerinde parkalarını değiştirip giydiler, kimileri bir somun ekmeği okul yolunda bölüşüp açlıklarını bastırdılar.
Baskı ve işkenceye maruz kalmalarına rağmen arkadaşlarının isimlerini vermediği için günlerce tutuklu kalanlar vardı aralarında.
Çağ ilerleyip devir değiştikçe elbette topluma sirayet eden birtakım hastalıklar biz ülkücülere de bulaştı. İmkanlarımız arttıkça duruş ve tavrımızda eksilmeler oldu. 12 Eylül’de gösterdikleri tavırla dar ağaçlarını, demir parmaklıkları saygı ile önlerinde eğdiren kimi abilerimiz dahil bazılarımız, madde ve mana denizinin sularını birbirine karıştırır oldu.
12 Eylül ülkücüleri zindanlarda zulüm altındaydı, bizler ise açık havada işkence görüyoruz. Onların birçoğu gördükleri muameleler karşısında birbirlerine sarılıp devleşmeyi başardılar, bizler ise modern hayatın her geçen gün yeni metotlarla yaptığı saldırılara karşı birbirimizden uzaklaşıyoruz, zor durumdayız ve zayıflıyoruz.
Belki de önümüzde
elle tutulur bir düşman olmadığı için direnmede ve üstün gelmede zafiyet
gösteriyoruz. Burada bire bir Türk milletinin özelliklerini sergiliyoruz…
Cephede iyiyiz, masada kaybediyoruz.
Şartlar da kolay değil. Cemil Meriç’in dediği gibi “Hırsızlarla dolu bir panayırdayız. Bezirganlar mallarını sürmek için sesleri çıktığı kadar bağırıyorlar”. Bu karmaşada sesimizi değil başka insanlara, bazen dava arkadaşlarımıza bile ulaştırmakta veya onları duymakta güçlük çekiyoruz.
Kemal Tahir bir romanında “Hakikatler söylenerek politika yapılamaz” diyor. Böyle bir ahvalde ülkücüler hakikatleri söylemeyi bırakamayacaklarına göre politikayı mı bırakacaklar sorusunun cevabını bulmak çok zor.
John Stuart Mill “Kişi yalnızca eylemleriyle değil, eylemsizliğiyle de başkalarına kötülük yapabilir ve her iki durumda da zarardan dolayı onlara karşı adil olarak sorumludur” diyor. İşte tam bu noktada isminde hareket olan bir teşkilatın mensuplarının yerinde durmaları beklenemez. Politikayı da yapacağız, doğruyu da söyleyeceğiz.
Başarmanın formülü ise çok açık dünyayı değiştirmek için önce kedimizi değiştireceğiz.
“Gerçekten Allah kendi nefislerinde olanı
değiştirinceye kadar, bir toplulukta olan şeyi değiştirmez.” Rad Süresi 11.