Prof. Dr. Mustafa Koç
TAŞIYAN YA DA TAŞINAN OLMAK
Taşıyan mısınız? Yoksa taşınan mısınız? Hangisi olmak daha avantajlıdır? Bir an düşündüğümüzde aslında her ikisinin de olmak istenen bir durum olmadığı açıktır. Taşıyan olmaktan kast edilen, bir insanın yaşadığı ve hissettiği her şeyi dışa vurmadan bastırması ve hissettiklerinin tam aksi yönde davranmaya çalışmasıdır. Örneğin, biriyle tartışmıştır, bu tartışmada kırılmış, üzülmüş ve kendini değersiz hissetmiştir. Bu duyguları hissetmiş olmasına rağmen hiç bunları hissetmemiş gibi davranıyor. Yani bu kişi hissettiği duyguların anlaşılmaması için onların tersi olan duyguları yaşıyormuş gibi davranıyor çünkü karşıdaki kişinin kırılabileceğinden, alınabileceğinden ya da kendisini sevmeyeceğinden korkuyor. Bir benzetme yaparsak bu kişi hayatı birinci viteste ama 120 kilometre hızla gitmeye çalışan bir araba gibi hayatı yaşamaya başlar hata yaşar denilebilir.
Taşınan olmak ise, kişinin kendi sorumluluklarını hatta kendi sorumluluğunu bile bir başkasına yüklemek anlamına gelir. Bu insanlar bir yere ulaşmak ya da bir şey elde etmek için her zaman başkasını zorlamış fakat asla kendini zorlamamıştır. Beklentilerine ulaşmak için öğrendiği şey bunları karşılayacak birini aramak, gözlemek ve beklemektir. Bir an düşünelim ve sorumluklarımıza ilişkin bir liste yapalım, bu listede nelerin olacağını ya da ne kadar uzun olacağını hayal etmeye başlamak bile bizi korkutur. İşle ilgili sorumluklar ve bu süreçte yapılacak olan işler. Evle ilgili sorumluklar, çocuklar, eş, arkadaş, büyükler, komşular, gelecek vb. başlıklar bile yeterlidir insanın gözünü korkutmaya.
Bu yazıda nasıl ve neden taşınan olmayı seçtiğimizi tartışalım. Sorumlukların listesinden dahi korkan insan onları yerine getirmekten korkmaz mı? Bu korku ile baş etmenin en işlevsel yolu onları birinin sırtına yüklemektir. Sadece yapılacak ola şey bunlar için uygun kişi ya da kişileri bulmaktır. Bu bağlamda bakıldığında bu çerçeveye kimse kendini yerleştirmez. Bir başka deyişle burada yazılanlar ya da ifade edilen kişi bana hiç uymuyor denebilir. Sorumlukların yükleneceği kişiyi bulmak için seçilen yöntemlerin neler olduğunu bilinirse sanırım bu açıklama daha net olur. Öğrenci ise bu kişi, ders dinlemiyor, ders çalışmıyor, kitap okumuyor ve test çözmüyor. Bu öğrenciye sorarsanız yapması gerektiği her şeyin farkında ve yapmak zorunda olduğunu da biliyor. Bir eş, eş olmanın, baba olmanın sorumluklarının farkında fakat evlenmeden ve çocuk sahibi olmadan önceki yaşam tarzını sürdürüyor. Bize söylemese de kendi kendine bunun doğru olmadığını söylüyor. Bu farkındalıklara rağmen neden herkes elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışmak yerine bunları yapacak birilerini arar?
Bu aramayı nasıl yapıyor? Önce erteleyerek sonra da vazgeçerek bu arayışa giriyor. Sorumlukları ertelemek sonra da onlardan vazgeçmenin aslında ne anlama geldiği sosyal yaşam, mesleki yaşam, aile ve ruh sağlığı açısından son derece önemlidir. Aslında vazgeçtiğimiz nedir o zaman. İşte esas soru budur ve insanın kendine bu soruyu sorması gerekiyor. Ben sorumluklarımı erteliyor sonra vazgeçiyor yani onlardan kaçıyorum. Bu ifadenin doğrusu şu şekildedir. Ben kendimden vazgeçiyor ya da kendimden kaçıyorum. Benim sorumluklarımı taşıyacak biri değil kendimi taşıyacak biri arıyorum. Kendimi kendimde var etmek yerine kendimi birçok kişide var etmeye çalışıyorum. Sonra ara ki kendini bulasın.
İşte bu kişi kendisini taşıyacak birilerini bulmaya çalışan tipik bir taşınandır. Bu kişi bu yola çıkarken sığındığı bir kavram da özgürlüktür. Sorumluklardan kaçarak özgür olacağını düşünen bu insan sorumluluklarının kölesi olduğunu fark ettiğinde iş çokta geçmiş oluyor.Bu duruma onu şu soru getirdi “sizde bana yer var mı”? Esas özgürlük, kişinin sorumluklarını fark etmesi ve onları yüreklice omuzlamasıdır. Bunu fark ettiğinde ise sorduğu soru şu oluyor “sizde ban ait ne var”? ara ki bulasın!
Taşıyan kişide buluşmak üzere…