Prof. Dr. Mustafa Koç
Evlenmeden Önce Evleniniz: Evliliğinizi Evlenmeden Önce Kurtarın
Evlilik çok yönlü ve çok taraflı uzun bir süreçtir. Aile kurmanın ve aile olmanın yolculuğudur. Bu yolculuk nasıl başlarsa öyle devam eden bir yolculuk değildir. Bu yolculuk, “hadi bir yola çıkalım, kervan yolda dizilir” anlayışıyla çıkılacak bir yolculuk değildir. Bu yolculuk, birçok olumsuzluğa rağmen, evlenecek insanların ya da evlendirilmesi düşünülen insanların ne bilişsel, ne duygusal ne de psikolojik olarak hazır olmadıkları bir sürece “nikâhta keramet vardır” diyerek çıkılacak bir yolculuk değildir. Evlilik, Evlenecek insanların ya da evlenmeyi düşünen insanların sadece hissettikleri ve “aşk” olarak ifade ettikleri duygu ile başlatıp, sürdürüp ve sonlandıracakları bir yolculuk da değildir. Unutulmamalı ki, evlilik belki aşk ile kurulur fakat evliliğin aile olmaya dönüşmesi için başka duygulara, yeni ve yenileşmiş bilişsel yapılara ve otomatikleşmiş davranışsal becerilere ihtiyaç duyar. Evlilik, evelenmeyi düşünen insanların “nasıl biri ile evlenmeliyim?” sorusu yerine “evlenilecek bir insan mıyım” diye sorarak çıkması gereken bir yolculuktur. Bir danışanımın ifadesi ile “ bütün bu zaman içinde (geçen zamanda insan ömrü düşünüldüğünde az bir zaman değil) anladım ki ben evlenilecek, evliliği sürdürecek, bir başkasının sorumluluğunu alabilecek bir değilim”.
Evlilik sadece aşk duygusu ile başlatılacak kadar basit bir iş değildir. Âşık olmak hoştur, insan başka bir dünyada yaşıyormuş gibi hisseder. Bu dünyada kendisi, sevdalısı ve duygusu vardır, ondan başka kimse yoktur olsa da önemi yoktur. Öğrencilerime zaman zaman sorarım “ aranızda hiç hipnoz olan var mıdır?” Çoğu zaman bu soruya “hiç” cevabını alırım. Sonrasında onlara “hiç âşık oldunuz mu?” diye sorarım, sözel ve sözel olmayan ifadelerle neredeyse hepsi evet derler. En etkili ve en derin trans halinde gerçekleşen hipnozdur âşık olmak. En gizemli olan âşık olma süresi ortalama iki yıldır denilir. Yani gizem bozulunca insan hipnozdan çıkıp gerçeklerle yüzleştiğinde “ annem o kadar uyardı, arkadaşlarım acele etme biraz deha bekle dedi, ben nasıl bu kadar kör olabilirim, onca şey gözümün önünde olduğu halde nasıl göremedim. Göremezsiniz, görülmez, görülse de fark edilmez, fark edilse de değiştirilmesi gerekirken kabul edilir, çünkü aşkın değil âşık olanın gözü kördür.
Âşık olan kişi âşık olduğu kişiyi tam ve eksiksiz olarak görür, görmenin ötesinde kabul eder, kabul etmenin ötesinde buna inanır. Bu aynı zaman her iki tarafın gelişim ve değişime de ihtiyacı olmadığı mesajını da verir. Çünkü her iki tarafta birbirilerine kusursuzluk atfeder, kusursuz olarak görülen birinin ne değişmeye ne de gelişmeye hatta ne de büyümeye ihtiyacı yoktur. Âşık olan insanlar birbirilerine karşı olan duyguları yaşama şekli neredeyse otomatikleşmiştir, bir anlamda bir emek ve çaba sarf etmeden duygular yaşanır. Bir emeğin, çabanın, fedakârlığın, güçlü ve zayıf yönlerini bilerek kabul etmenin zorluğunu yaşamadan bir ilişkiyi sürdürmek ne kadar mümkün olabilir. Yemeğin pişirmek için samanları yakmış, kazanı üstüne koymuş yemeğinin pişmesini bekleyen kişi, yemeğin suyu daha ısınmadan ateşin söndüğünü fark eder, keşkelerin ve pişmanlıkların fayda sağlamadığı, hayallerin, umutların ve geleceği elinden alınmış olmanın verdiği çaresizlik ile baş başa kalır. Çünkü o, bu ateş bu yemeği pişirir diye düşünmüştü, bu aşk bu evliliği başlatır, sürdürür ve sonlandırır diyen kişi gibi. Aşk, her iki taraf içinde geçerli olacak şekilde birbirinde var olma anlayışı ile yaşanır. “Ben sende varım”.
Aslında olması gereken, emeğin, çabanın, yerinde ve zamanında ertelemenin, yerinde ve zamanında vaz geçmenin olduğu, fedakârlıkların ve anlaşılmış olanın verdiği huzurun beslediği bir süreçtir. Âşık olmak özelden özele akıl yürütmenin bir sonucudur denilebilir. Sadece bir özelliğe bakılarak ya da iki özel durum arasında bağlantı kurularak yargıya varma işidir. Onda bu var bende bunu istiyorum, o halde bu kişi doğru ve evleneceğim kişidir. Bu süreç birçok sorunun sorulması ve sorulan her bir soruya şeffaflıkta kararlı olarak (ki bunun adı dürüstlüktür) cevap vermek gerekir. Bu sorular ve verilen cevaplar gerçek bir farkındalığı ortaya çıkaracaktır. Bu farkındalık iki önemli avantaj sağlayacaktır. Birincisi kabullenmek ve ikincisi değiştirme şansıdır. Eğer değiştirilmesi gerekeni kabul eder, kabul edilmesi gerekeni değiştirmeye çalışırsanız sonun başlangıcındasınız demektir. Dengeli, düzenli ve tutarlı bir şekilde değişmesi gerekeni değiştirmeye, kabul edilmesi gerekeni kabul etmek, benlik bütünlüğünü bozmadan ve kendi olmayı da başararak gerçekleştirmek için âşık olmaya değil gerçek sevme kapasitesine sahip olmak gerekir. Âşık olmak hiçbir zaman “sevme kapasitesinin” yerini alamaz. Çünkü sevme kapasitesi gerçek sevginin ortaya çıkmasına, sevmenin ve sevilmenin bir çabaya, emeğe, fedakârlığa ve sorumluluk almaya bağlı olduğunu bilmek ve kabullenmek demektir. Bende değil benimle ol dektir. Sende değil seninle olmaya geldim demektir. Seninle olan kendimi seviyorum, benimle olan seni seviyorum ve bunun sorumluluğunu alıyorum diyebilmektir. İşte o zaman iki insan; önce arkadaş, sonra çift, sonra eş, sonra yoldaş, sonra candan ahretlik olurlar ve yuva olurlar.
Bunu başarabilmek için ne yapmamız gerekir diye soran olur düşüncesi ile birkaç öneri;
- Öncelikle kendinizi çok iyi tanıyın. Ne ve kim olduğunu bilen ne isteyeceğinden daha çok neye ihtiyacı olduğunu bilir. Benim dinlenmeye, anlaşılmaya, olduğum gibi kabullenilmeye, onda değil onunla birlikte olacağım birine ihtiyacım var diyen kişi olmaktır doğru olan.
- Bütün yabancı dilleri konuşamazsınız fakat anlayabilirsiniz, bunu yolu etkin dinelmektir. Yani evlilik öncesi sahip olunması gereken en önemli becerilerden biridir. Dinlemek, karşıdaki insana, var olduğu, fark edildiği, değer verildiği, önemsendiği ve kabul edildiğine ilişkin birçok sosyal ve psikolojik mesajın verilme şeklidir. Etkin dinlemek için orda olmak, karşıdaki insan ne söylüyor, neden söylüyor, nasıl söylüyor, ne düşünüyor ve özellikle ne hissediyor sorularını kendine sorarak kişi ile anda olmanın yoludur.
- Beklentilerinizi süreç içerisinde revize etme esnekliğine sahip olun. Evlilik öncesi ve sonrası birçok ilişkinin bitmesine neden olan bazen vaz geçilebilecek ve bazen ise ertelenebilecek olan beklentilerdeki ısrardır denilebilir. Birinin konuşmaya birinin biraz kendini dinlemeye ihtiyacı olabilir. Konuşma ihtiyacı dinlenme ihtiyacından daha mı önemli ya da önemsiz bunu kararını kim verecek? Bunun kararını fedakârlık verecek. Dinlenme ihtiyacı olan dinlenmeyi erteleyebileceğini, konuşma ihtiyacı olan da konuşmayı erteleyebileceğini karşı tarafa hissettirir. Bu duygu ve fedakârlık ne konuşmaya ihtiyacı olanı sustuğunda, ne de dinlenmeye ihtiyacı olup dinlenmediğinde yormaz, aksine her ikisine de iyi gelir. Biri konuşunca dinlenir, diğeri dinleyince dinlenir!
- Bireysel farklılıklarınızın farkına varın. Bireysel farklılıklarınızı hayatınızı zenginleştirme aracına dönüştürün. Biriniz seyahat etmekten, diğeriniz bahçe işleri ile uğraşmaktan hoşlanabilir. Böyle bir durumda hoşlandığınız şeyleri birbirine karşı silah ya da tehdit aracı olarak kullanma yerine birinizi daha iyi tanıma, biriniz için bir şey yapma, birbirinize katlanabilme düzeyinizi artırma fırsatı olarak kullanın. Eşiniz için yaptığınız bir şey sizin de hoşlandığınız bir şey ise ve her şey böyle olsun isteklerimiz, hoşlandığımız etkinlikler, ihtiyaçlarımız vb. ortak olsa birinize verdiğiniz değeri nasıl gösterebilirdiniz? Değerli olan şeye değer katan yapılan fedakârlığı düzeyidir.
- Aile olmanın bir yolu, içinde bulunduğumuz kültür düşünüldüğünde önemli bir yolu olabildiğince kök ailelerden bağları koparabilmekten geçer. Kas ettiğim saygısızlık, kök ailenin değerlerinden uzaklaşma ya da onlardan bütün bağları koparmak değildir. Sılayı rahim sosyalleşme sürecinde ve ruh sağlığını koruma sürecinde çok önemli bir yere sahiptir. Psikolojik olarak yardım için gelen bir aile ile görüştüm. İlk seansta sorduğum ilk sorulardan biri, “bu gün buraya kimlerle geldiniz?” Genellikle eşim, yalnız, kardeşim vb. yani ya yalnız ya da en fazla bir kişi yani iki kişi ile geldiğini söylerler. Seans başlayıp 30-40 dakika sonra tekrar aynı soruyu sorarım “bu gün buraya kimle geldiniz diye?” Bu sefer cevap “çok kişi” olur. Çünkü biz bu süre boyunca danışan hariç herkesi konuşuruz, konuşmak ister, bazen şöyle söylerim bazı danışanlarıma “siz buraya değişmeye ya da bir seçim yapmaya değil, değiştirmeyi kafaya koyduğunuz insanları değiştirmek için kurmaya çalıştığınız orduya asker toplamaya geldiniz ve ben sizin askeriniz olmayacağım. Çatışmalarınızın kaynağını belirleyin, çatışa çözme becerileninizi gözden geçirin, hangi zamanlarda hangi konularda tartışma çıktığını fark edin, dinleyebilme, konuşabilme ve anlaşabilme fırsatları oluşturun. Bunları yapamaz iseniz bunları sizin yerinize yapacak birçok insan araya girer ve siz kendinizi dâhil tanıyamaz hale gelirsiniz. Bulmak istersiniz fakat ne aradığını bilmeden ısrarla bulmaya çalışırsınız ki böyle bir durumda aradığınız bulmanız mümkün değildir, çünkü ne aradığını bilmeyen asla aradığını bulamaz. Bazen ise sizde olduğu halde ve sahip olduğunuz en güçlü ve en değerli şey olmasına rağmen, kaybettiğiniz sandığınız fakat asla kaybetmediğiniz şeyi başka yerde arayarak bulamazsınız. Bakacağınız tek yer kendinizdir.
- Deneyimlerimden yola çıkarak söylüyorum ki, bir evin yuva olabilmesi için o evde kahvaltı yapılacak, akşam yemeği pişecek. Kahvaltının yapılmadığı, akşam yemeğinin yenmediği bir evde yaşayanların aidiyet duygusu bir otelde yaşayanlara benzer. Kahvaltıda çayın kokusu, yemeklerin pişmesini beklemenin verdiği huzur, yemek yaparken işbirliği, birlikte bir şey yapma, sevgi ile paylaşma saygı ile işbirliği aidiyet duygusunu besler. Aidiyet duygusunun olduğu yerde huzur vardır ve asla kıskançlık yoktur. Çünkü bu sürece sorumluluk duygusu rehberlik etmektedir.
- Hayat iki alanda yaşanır. Bu basit ifade çok işlevsel bir süreci ortaya çıkarmaktadır. Basit derken kast edilen değersiz değil net ve açık olmasıdır. Birinci alan yapmaktan hoşlandıklarımız içerir. İkinci alan ise yapmak zorunda olduklarımız içerir. Gelişim sürecinde evreden evreye geçilerek gerçekleşir. Bebeklikle başlayan süreç yaşlılık ile sonuçlanır. Her gelişim evresinde yapmaktan hoşlandıklarımız ve yapmak zorunda olduklarımız vardır. Gelişimin ilk dönemlerinde yapmak istediklerimiz fazla yapmak zorunda olduklarımız daha azdır. Süreç devam ettikçe bu oran farklılaşır, yapmak zorunda olduklarımız artar yapmak istediklerimizi erteleme ve vaz geçme süreci başlar. Bu başarmak yani süreç içinde yerinde ve zamanında ertelemeyi, yerinde ve zamanında vaz geçmeyi başarmak aynı zamanda dürtü kontrolüdür. Bir başka deyimle irade eğitimidir. Evlilik, yapmaktan hoşlandıklarımızdan bazılarını erteleyerek yapmayı bazılarından ise vaz geçmeyi gerektirir ki bunun adına sorumluluk denir. Bunu başarmak yani bu sorumluluğu almak özgürleşmenin en temel ve tek yoludur. Bun başaramayan yani bu sorumluluğu alamayan insanlar için zaman en büyük düşmana dönüşür. Bu insanlar zaman kazanmak için zamanı öldürmeye çalışırken hem ilişkileri hem de veliliğinin bittiğini bile anlayamaz. Ne oldu ki, her şey yolunda idi, bir sorunumuz yoktu ki ve biz birbirimizi çok seviyoruz söylemleri…..
- Duygularınız iletişim aracı olarak kullanın. Size yapılanlar, yapılmayanlar, söylenenler ve söylenmeyenler durumunda ne hissettiğinizi, doğru kişiye, doğru şekilde, doğru yerde ve doğru zamanda söyleyin. Yoksa bu duygular sizi yönetmeye başlar. İfade edilmeyen öfke baş ağrısına, ifade edilmeyen nefret göğüste sıkışmaya, ifade edilmeyen çaresizlik halsizliğe, ifade dilmeyen korku panik ataklara, ifade edilmeyen öfke ve düşmanlığa eşlik eden suçluluk duygusu takıntılı düşüncelere ve davranışlara yol açar. Dili susturabilirsiniz fakat bedeni susturamazsınız. Farkında olmadığınız fakat asla unutmadığınız şeyler sizi yönetmeye başlar. Size ait olmayan yükleri taşımaya talip olursanız size yük verecek çok insan bulursunuz. Beynimizin hamalı olmak yetmiyormuş gibi bir herkesin hamalı olalım! Bu yükü taşıyan bedeninizdir. Yani hama beden, taşıdığı yük ise duygulardır, başkasına ait olan duygular. Evlilik sürecinde doğru insanla mı eveleniyorum sorusunun cevabı duygularınızdan geçer. Eğer kişi kendisini sizin hissettiğiniz duygulara göre ayarlayabiliyor ve bunu tutarlı bir şekilde sürdürebiliyor ise doğru kişidir. Zenginlik, yakışıklılık, güzellik vb. kriterleri hariç tutarak söylüyorum.
Bu yazı, evlenmeyi düşünenlerin hem kendileri hem de evlenmeyi düşündükleri insan için doğru seçim yapmalarına ve evli olanların evliliklerinin sağlıklı, huzurlu, mutlu ve uzun ömürlü birlikteliklerine katkı sağlar duası ile……