İbadet- ahlak ilişkisini tekrar düşünmeye sevk etti beni. Olay basitti belki, ama neticesi ağır oldu: Tasavvuf erbabı, hizmet ehli bir arkadaşın kirli çorap takıntısının yol açtığı can sıkıcı bir olaydı. Arkadaşın, eve giren çocukların halıları kirletmemesi için çoraplarını kontrol etmesi ve nasihat yollu bazı sözleri misafir anneyi derinden incitip annenin, arkadaşın şahsında temsil ettiği –hizmet de dahil- her şeyi sorgulamasına sebep oldu. Hele misafir annenin arkadaşımızla ilgili söylediği bir cümle çok acıydı: “Çok iyi ‘olmuş’. Tasavvufta çok yol kat etmiş, aferin.” Öylesine bir hareket, böylesine büyük bir neticeye bağlanmalı mıydı? Tartışılır; ama neticede öyle ya da böyle yaşanılan şey, annenin günlerini kırık bir kalp ve karışık bir zihinle geçirmesine yeten bir olaya dönüştü. Beyaz zeminin üstündeki birkaç küçük siyah noktacık sırıtır, kabul. Fakat insanları kalbini kıracak yahut zihnini bulandıracak her hareketin ince elekten geçirilmesi gerekiyor.
Güzel ahlakı tamamlamak için gönderilen ahlak önderimiz bir defasında bir bedevinin mescidin içinde bir köşeye abdest bozması üzerine, sinirlenen ashabını büyük bir geniş yüreklilikle teskin ederek kirletilen köşeye bir kova su dökmelerini söyler. Diğer yandan bedeviyi ise, sadece yumuşak bir dille uyarır mescitte böyle bir iş yapılmayacağı yönünde.
Mükemmeli ne kadar güzel anlattığımız değil, ne kadar yaşadığımız önemli. Bir filmde kahramanın söylediği bir söz vardı: “Bilmek önemli değil, o yolda yürümek önemli.” Teori ne kadar mükemmel olursa olsun, pratikte uygulanmadığı sürece onun mükemmelliğinden faydalanmak mümkün değil. Sadece baldan bahsetmekle dilimiz tatlanmış, bedenimiz beslenmiş olmaz. Bir insan sabahtan akşama yiyeceklerden bahsetse, onlardan yemedikçe sadece anlatmakla doymaz.
NEDİR GÜZEL AHLAK?
Hayatımızın her noktasında iyi ya da kötü olan ahlaklarımızla yaşıyoruz. Herkes bulunduğu ahlak basamağından dünya ve içindekilerle iletişim kuruyor, Allah’a yürüyor, ahireti bekliyor. Peki, nedir güzel ahlak? Zorlanmadan, nefes alma doğallığında gerçekleşen, meleke olmuş güzel davranışlardır. Bazı arifler şöyle bir tanım vermişler: “Güzel ahlak; Allah rızasına aşık, kalbi uyanık, gönlü yanık, edepli, iffetli, sevimli, cömert, mert, doğru sözlü, tatlı yüzlü, herkese rahmet olan bir insan olmak”, “kötülük edene iyilik etmek, vermeyene vermek, gelmeyene gitmek, yüzünü asana tebessüm etmektir.” Efendimiz (s.a.v) ise güzel ahlaklı olan kişiyi şöyle tarif eder bir hadis-i şeriflerinde: “Mümin, başkalarıyla güzel geçinen ve kendisiyle güzel geçinilen kimsedir. Başkaları ile iyi geçinmeyen ve kendisiyle muhabbet edilip dostluk kurulamayan kimsede hayır yoktur.”
VİRDLERİM, RABITALARIM NEREYE GİDİYOR?
Ahlak, bir vücut gibidir. Birçok önemli ibadet, organlarını; milyonlarca küçük davranış, hücrelerini oluşturur. Hepsinden ise güzel ahlak denilen beden oluşur. Tasavvuf terbiyesinin asıl amacı, kamil imana ve onun tezahürü kamil ahlaka kişiyi ulaştırmaktır. Yoksa afili anlatımların, ismimizin önündeki unvanların, görevlerin hiçbir manası yok. Hizmet ediyorum, sohbet ediyorum diye birilerinin kalbini kırıyorsam bu benim için ancak kayıptır. Sevap ummak şöyle dursun bu insana büyük bir ayıp olarak yeter.
Tasavvufta terbiye için bulunan bir takım vird, rabıta, sohbet, hizmet gibi ibadetler eğer kişinin ahlakında bir düzeltme meydana getirmiyorsa oturup ciddi ciddi düşünmek gerekiyor. Gündüzlerini oruçla, gecelerini namazla geçiren ama komşusuna eziyet eden kadının ahiretteki yerinin cehennem olduğunun Efendimiz tarafından bildirilmesi, ahlakımızda gözükmeyen ibadetle rızanın kazanılamayacağına en net örnek.
AHLAKI GÜZEL OLAN ÖNDEDİR
Tasavvufta söylenilen bir söz vardır: “Tasavvuf, güzel ahlaktan ibarettir. Kimin ahlakı senden güzelse o, tasavvuf yolunda da senden ileridedir.” İbadetlerimiz, davranışlarımızda ne kadar gözüküyor, buna bakılmalı. Kişi Allah indindeki kıymetini merak ediyorsa, ahlakının ne kadar güzel olduğuna dikkat etsin. Kendini sigaya çeksin: İnsanlar arasında nasıl, onları incitiyor mu, davranışları, karakteri Allah’ın razı olacağı minvalde mi?
Kişilerin yüzümüze yaptığı konuşmalar aldatıcı olabilir. Ya menfaatler ya da bir takım başka sebeplerle şahsımızı beğendiklerini söyleyip, övücü cümleler yöneltebilirler. Ama kendimizi gözlemlediğimizde, insanların söyleyemediği gerçeklerle yüzleşebiliriz. Test mekanı, toplumdur. Özellikle menfaat çatışmalarının ya da tartışmaların olduğu sıkıntılı ortamlarda, olayın aynasında, kendi ahlak iskeletimizi görebiliriz. O zaman ibadetlerimizin ahlakımıza ne kadar sirayet ettiğini fark edebiliriz. Salih amel ve güzel ahlak olmadan umduklarımıza ulaşmamız mümkün değil. Ancak, hayatın her noktasına nüfuz eden güzel ahlak kurtarıcı olabilir. Rızaya kavuşturur. Netice itibariyle insan, ahlakının güzelliği ölçüsünde kamildir. Ahlakının güzelliği ölçüsünde Allah’a yakındır.