Betül Küçük Bakaç
SOSYALLEŞME
Sosyalleşme, bireyin toplum içerisinde başkalarıyla
etkileşimde bulunarak, kültürel, davranışsal ve sosyal becerilerini
geliştirdiği süreçtir. İnsanlar, doğduklarında sosyal becerilere sahip
değillerdir; ancak zamanla çevrelerindeki insanlarla etkileşim kurarak sosyal
normları, değerleri, dil ve davranışları öğrenirler. Bu süreç, çocukluk
döneminden başlayarak hayat boyu devam eder ve bireylerin kişisel, duygusal ve
sosyal gelişimlerine katkıda bulunur. Bireylerin toplum içindeki rollerini
anlamalarına, ilişkiler kurmalarına ve toplumun bir parçası olarak uyum
sağlamalarına yardımcı olur. Cüceloğlu, insanın temelde değerli olduğunu ve bu
değerin her birey için geçerli olduğunu vurgular. İnsanlar arasındaki
ilişkilere büyük bir önem atfeder. Empati, anlayış ve etkili iletişim, bireyin
sürekli olarak gelişimini ve öğrenmesini destekler. Diğer insanlar ile sağlıklı
bağ kurmasını sağlar. Cüceloğlu, insanların kendi potansiyellerini
keşfetmeleri, öğrenmeleri ve büyümeleri için bir ortamın oluşturulması gerektiğini
savunur. İnsanın potansiyelini anlama ve bu potansiyeli geliştirmeye odaklanır
(Cüceloğlu, 1993). Dünyanın ilk gününden bugüne kadar insanoğlunun yaptığı
ilerlemeler, gelişmeler ve değişimler diğerleriyle birlikte olma isteği, çok
sayıda insanla farklı zaman ve hallerde etkileşime girmesinden
kaynaklanmaktadır (Freedman, Sears, Carlsmith, 1989). Sosyalleşme, toplum
bilimi olan sosyolojinin ve sosyal psikolojinin bir kavramı olarak, belirli
kültürel, toplumsal, siyasal vb. alanlarda bireylerin geçirdiği en genel
süreçtir. Bu süreçler var olan toplumun manevi yapısını oluşturan tutum,
davranış, bilgi, ahlak, suç ve hukuk normlarını kapsayan, bireyin yaşam
alanında ki zorunlu şartları düzenler niteliktedir (Tolan, 1996).
Örneğin meslek sahibi olmak zor ve çetrefilli bir
serüvendir ancak meslek sahibi olurken geçirilen süreçte birey birçok deneyim
kazanır ve olgunlaşır. Bunun sağlayacağı yararlar, insanların bir çok zorluğa
katlanmasına yardımcı olmaktadır (Afacan, 2001, s. 69).
İnsanlar, doğduklarında belirli bir kültür ve toplumun
normlarına ilişkin bilgiye sahip değillerdir; ancak zamanla çevreleriyle
etkileşim kurarak bu normları öğrenir ve içselleştirirler. Sosyalleşme,
bireylere kendi toplumları içinde işlevsel olabilmeleri için gerekli olan
becerileri kazandırır (Tarhan, 2021). Erich Fromm, insancıl yaklaşımın önde
gelen isimlerinden biridir ve karakterin temel yapısını açıklarken, bireyin
dünya ile kurduğu özel ilişkilerin etkisi üzerinde durur. Ona göre, birey süreç
içinde dış dünyadan nesneleri edinerek ve bunları kendi ürünü yaparak, aynı
zamanda diğer insanlarla ilişki kurar. Bu süreçleri kendine mal etme ve
sosyalleşme olarak adlandırır. Fromm'a göre, insanların ihtiyaçlarını
karşılamak için bu iki süreç birbirine bağlıdır; bir birey kendi kimliğini
oluştururken aynı zamanda başkalarıyla ilişki kurmalıdır (Froom, 1995, 79).
Yalnızlık, bireyin sosyal ilişkilerindeki algıladığı eksikliklerle
ilişkilendirilen bir izolasyon duygusudur (Peplau ve Perlman, 1982;14). Bu izolasyondan
kurtulmak ancak sosyalleşme ile gerçekleşebilir. Sosyalleşme süreci genellikle
çocukluk döneminden başlar, aile, okul, arkadaşlar, medya gibi çeşitli
faktörler tarafından etkilenir ve yaşam boyu devam eder. Bu süreç, bireylerin
dil öğrenimi, değerlerin benimsemesi, sosyal rolleri anlama, empati geliştirme
gibi becerilerini içerir. Sosyalleşme, kişinin kimlik oluşturmasına ve
toplumsal yapı içinde yer almasına yardımcı olan önemli bir süreçtir (Tarhan,
2021). Fromm'a göre, bireyin kendi benliğine mal etme süreci, dış dünyadan
edinilen nesneleri içselleştirme sürecini ifade eder. Bu, bireyin çeşitli
deneyimlerini, ilişkilerini ve materyal kazanımlarını kendi kimliğiyle
bütünleştirmesi anlamına gelir. İkinci olarak, sosyalleşme süreci, bireyin
diğer insanlarla etkileşime girmesi ve bu ilişkiler aracılığıyla toplumla bağ
kurmasıdır. Bu, insanın sosyal çevresiyle etkileşim halinde olması, empati
geliştirmesi ve diğer bireylerle anlamlı ilişkiler kurması anlamına gelir
(Froom, 1995). Sosyal ilişkiler kurabilmek İnsan türünün yegane evrimsel ve
kültürel gelişiminin merkezinde yer alır. Toplumsal bağları kurma, ilişkileri
geliştirme, topluluklar içinde yaşama gibi sosyal etkileşimler ile birey
sosyalleşmenin aşamalarını kat eder. Bu aşamaların içerisinde dil geliştirme
yani iletişim önemli bir role sahiptir. İletişim, toplumun varoluş temellerini
oluşturan, yaşamsal döngünün işleyişini sağlayan, bireysel kazanımları
görüntüleyen ve anlam veren tekniksel sistemli bir yapıdır (Telman, Uzunkoca
2018). İnsan için iletişim doğal ve kaçınılmaz bir olgudur. İnsan diğer
canlılardan sosyal bir varlık olması yönünden üstün ancak doğal çevreyi duyu
organları ile gözlemlese de bir yetişkinin bakımı olmadan hayatta kalamayacak
kadar da savunmasızdır. İlk bakım veren tarafından dünyayı anlamlandıran
insanın, fıtratında yalnızlık bir yıkımdır
(güneş, 2016). İnsanlar ihtiyaçlarını karşılamak ve doyum elde etmek
için sadece maddi şeylere odaklanmamalıdır; aynı zamanda insan ilişkilerine önem
vermelidirler. İnsanın kendini keşfetme ve diğerleriyle bağlantı kurma
süreçleri, karakterin temel yapısını oluşturan önemli unsurlardır. Bu bağlamda,
insanlar sadece kendi içsel dünyalarını değil, aynı zamanda çevrelerindeki
insanlarla olan ilişkilerini de dikkate almalıdırlar. Fromm'ın perspektifi,
bireyin içsel ve sosyal bağlamdaki gelişimini birlikte ele alarak, insanın
bütünlüğünü ve anlamını vurgular (Froom, 1995).