Süper Admin
Sanat Şehre Ne Katar?
Merhaba kıymetli okuyucular. Bu haftaki yazıma Sakarya'nın sanatsal açıdan son 10 yılının resmini çizmeye çalışarak başlayacağım.
10 yıl önceki Sakarya, bırakın sanatı konuşmayı, neredeyse aklından bile geçirmeyen bir şehirdi. Çünkü Sakarya, depremin anılarını her fırsatta anlatan bir şehirdi. Hâlâ yaralarını sarmaya çalışıyor, o karanlık geceyi her ayrıntısıyla anlatıyor ve hatırlatıyordu. İnsanların yasları henüz bitmemişti bile.
Bizim kültürümüzde her nekadar yas zamanı sanatsal faaliyetlerden uzak durulması gerektiği bilinse de aslında sanat, dünyayı unutmanın, cekilen acıları dile getirmenin önemli yollarındandır. Orneğin; Erzincan depreminin ardından cok güzel müzikal eserler meydana getirilmiştir.
O yıllarda insanlar mutsuz, yorgun, küskün idi. Pek beklentileri kalmamış gibiydi. Bazı binalar, haâlâ depremi hatırlatıyordu. Bu durumda insan, sanatı tabii ki düşünemezdi. Zira insanın gelişim çizgisinde ilk sırada yemek, ikinci sırada barınma, üçüncü sırada sanatsal ürünleri takip ve dördüncü sırada ise sanat yapma kaygısı yer almaktadır. Sakarya, o yıllarda çizginin barınma kısmındaydı. Sanata henüz sıra gelmemişti.
Şehirde konser, tiyatro neredeyse yok denecek kadar azdı. Üniversite’de Süleyman Demirel Konferans Salonu, AFA Kültür Merkezi'ndeki tiyatro salonu ve AKM’de bukunana salon, şehirdeki az olan konser etkinliklerinin gerçekleştirildiği sahnelerdi. İki de sinema salonu (AKM ve Prestij) vardı.
O yıllarda, yani 2004 yılında Sakarya Üniversitesi Devlet Konservatuvarı'nın, Türk halk müziği korosunun şefliğini üstlenmiştim. 2005 yılının ilk aylarında da ilk konser teklifi Pamukova ilçesinden gelmişti. Düğün salonu, konser vermemiz için bize tahsis edilmişti. Sandalyeler ve masalar arka kısma istiflenmiş ve alan açılmış vaziyetteydi. Konseri devam ettirirken, arkadan iki kişinin ellerinde bir peçete ile sahneye doğru ağır adımlarla ilerlediklerini gördüm. Gelenler yaklaştıkça, içlerinden birisinin gözlerinin görmediğini ve elindeki peçetenin de istek yazılı bir kağıt parçası olduğunu gördüm. Öğrencilerimi kağıdı almamaları yönünde uyarmama rağmen, kağıt sahneye ulaşmıştı.
Bu durum, konserlerde olmaması gereken bir durumdur. Konser, sahnedeki sanatçının repertuvarı dahilinde gerçekleşir. Onun dışına çıkmak, sanatçı için riskli bir durumdur ve dinleyici tarafından da bilinmelidir.
Konserden sonra isteği incelediğim zaman, isteğin Orhan Gencebay'dan bir eser olduğunu gördüm.
Yani, yapılan hareket her yönüyle yanlıştı. Hem olmaması gerek bir durum gerçekleşmiş, istekte bulunulmuş. hem de istek türkü de değildi.
Yapılan harekete kızmıştım. Master ve doktorada hocam olan Türker Eroğlu'ya durumu anlattığım zaman, kızmamam gerektiğini, halka sanat bilincini aşılaması gerekenlerin bizler olduğunu ve bu sorumluluktan yılmadan, görevimizi devam etttirmemiz gerektiğini söyledi.
Bu “öğretme” işi sadece akademide olmamalıydı. Tüm yetersizliklere rağmen konserlerimize, mümkün olduğunca halkı ulaştırmalı, halka kendimizi ve bu işin kurallarını anlatmalıydık.
Bu sorumluluk dahilinde, ilk olarak Hendek'te bir koro kurduk. Bağlama, gitar, ney dersleri vermeye başladık. Şu anda Hendek'te gelinen noktanın küçümsenmeyecek bir nokta olduğunu düşünüyorum. Her ne kadar tam anlamıyla yeterli olmasa da Ticaret Merkezi'nde bir konser salonu bulunmakta, Halk Eğitim Merkezi bünyesinde TSM ve THM olmak üzere 2 koro; bağlama, gitar, ney, keman, ses eğitimi dersleri devam etmekte ve senede en az 6 konser Hendekliler tarafından Hendekliler ile buluşturulmaktadır. Bu etkinliklerin, bir belediye konservatuvarının bile kolaylıkla altından kalkabileceği etkinlikler olmadığını belirtmek isterim. Hendek’te bu altyapının olması sevindiricidir.
Kaynarca'da, Geyve'de, Akyazı'da, Arifiye'de öğrencilerimizi gönderdiğimiz korolar ve enstrüman dersleri organize edildi. Bunların haricinde, Sakarya'nın hemen her ilçesinde gerek amatör korolarla gerek profesyonel anlamda kurulmuş korolarla konserler verdik.
Devlet Konservatuvarı bu sorumluluk dahilinde, gerek hocaları, gerekse öğrencikeriyle Adapazarı'nda da çok büyük oluşum ve etkinliklere imza attı. Şu anda SATSO Türk Müziği Topluluğu, Sakarya Halk Müziği Derneği Türk Halk Müziği Topluluğu konservatuvar hocaları tarafından çalışmalarına devam etmektedir.
Konservatuvar olarak, Alaeddin Yavaşça, Erol Sayan, Yücel Paşmakçı, Asım Kuzuluk, Gmksel Baktagir gibi önemli isimleri, şehrimizde ağırlama fırsatı yakaladık.
Şehrimiz bu 10 yıl içerisinde; Üniversite’de, Serdivan Belediyesi’nde, Orhan Gazi Kültür Merkezi’nde, OSM’de, Sosyal Gelişim Merkezi’nde olmak üzere konser verilebilecek mekanlara kavuşuldu.Ancak üzülerek şunu belirtmeliyim ki, bu mekânlar aslında konser vermek için tam anlamıyla uygun sahneler değil. Içlerinde, sahnesi sorunlu olanları da var, ses sistemi yetersiz olanı da var. Tabii ki bu sahneler hazırlanırken, fikrimiz sorulsaydı elimizden geleni de Konservatuvar olarak yapmaya hazırdık ve her zaman da hazır olacağız. Umarım, 10 yıl sonra yine buna benzer bir yazı yazarım ve yazıda, “şehrimizin konser verilecek mekan konusunda eksiği yok fazlası var” diye bir not düşebilirim.
Peki başka ne yapılabilir?
Müzik konusunda çalışan sivil toplum örgütleri var. Bu örgütler, maddi anlamda çok fazla sıkıntı yaşıyorlar. Bunlara destek olunması, valilik tarafından sağlanabilir.
Belediyeler –ilde Büyükşehir veya Adapazarı Belediyesi, ilçelerde de ilçe belediyeleri- şehrimize belediye konservatuvarı kazandırmalılar. Zira,Üniversitemiz Konservatuvarında okuyan Sakaryalı öğrencilerin sayısı oldukça az (Bu konunun neden önemli olduğunu sonraki yazılarımda detaylıca açıklayacağım).
Konservatuvar ve Güzel Sanatlar Fakültesi (gerçi, yeni ismi Mimarlık ve Tasarım Fakültesi oldu)’nin şehirde etkinlik yapması teşvik edilmeli.
Gerek amatörce gerekse de profesyonelce yapılan tüm etkinlikler, basında hem öncesinde hem de sonrasında duyurulmalı.
Sakaryalılara sanat bilincini verdiğimiz zaman, Sakarya’da bilimden sanata, siyasetten ekonomiye bir çok konuda değişiklik olduğunu hep birlikte göreceğiz. O günleri de görebilmek ümidiyle.