Halil Hakan Oturak
GAZZENİN KİMSESİZ ÇOCUKLARI VE DOSTLUK ÜZERİNE
Bugün Gazze’nin kimsesiz çocukları için yazıyorum.
Elimden gelen acizliğin bir kaydı, düşsün istedim tarihin zulüm dolu bu karanlık günlerine…
Kendi çocuklarımız ayakları takılıp yumuşak halının üstüne düşseler, canımız acıyor değil mi?
Sadece kendi çocuklarımız için değil bu hislerimiz. Komşumuzun çocuğuna bir şey olsa, yolda masum bir çocuğu ağlarken görsek, yüreğimiz kaldırmıyor. Hele ki biri onların canını bilerek acıtmaya kalksın, o zalimlere dünyayı zindan etmek geliyor içimizden.
Söz konusu biz ve yakın çevremiz iken durum böyle olduğu halde, günlerdir Gazze’de günahsız yavruları öldürülüyor, biz koca koca insanlar bir garip hallerdeyiz her kes birbirine bakıyor.
Bir yanımız gidelim gerekirse hepimiz ölelim yeter ki bitsin bu zulüm derken, diğer yanımız ya geride kalan çocuklarımız ne olacak? Onların başına ne gelecek diye, bizi geriye doğru çekiyor…
Haksızlığa karşı durmakla, kendi canımızdan olanların sahipsiz kimsesiz kalacağı korkusu arasındaki ikilemde, gecemiz gündüzümüze karışmış, anlamını yitirmiş bir haldeyiz.
Biz bu faydasız matem içinde gezinirken, el alem dostunun uçak gemilerini yanı başında buluveriyor.
Bu manzarayı görünce bir düşünce alıyor beni…
Diyorum bu mazlum çocukların bir dostu yok mu?
İlla bir çıkar mı olması lazım dostluk yapabilmek için?
Yahut illa bir garantimiz mi olması gerekiyor bir başkasına el uzatabilmek için?
Birden divan şairlerimizden Ahmedi’nin insanoğlunun gerçek dostunun kim olduğuna dair şu mısraları aklımdan geçiyor:
“Cemali kıldı tecelli ki görünür ruşen (Cemalinin tecelli ettiği apaçık görünür)
Nereye kim nazar edem görünür sureti dost” (Nereye bakarsam dostun yüzünü görürüm)
Ey gidi Gazze’nin kimsesiz sevgili çocukları!
Beyitten anlaşıldığı üzere insanoğlunun yani sizlerin gerçek dostu; dağlardır, taşlardır, esen rüzgarlar, yağan yağmurlardır.
Her kötü gününüze inat yeniden doğan güneş, karanlıkta kaldığınızda bombaların ardından ortaya çıkan yıldızlardır!
Elbette gökyüzünde serbestçe uçan kuşlar, sıkışıp kaldığınız kara parçasının etrafında dolaşan balıklardır…
Şimdi toz dumanın altında kalsa da yüzyıllar boyu bıkmadan ürün veren Kudüs’ün hurma ağaçlarıdır...
Korkmayın sakın! Yaratanın izi, evrenin her yerinde bir dost yüzü olarak karşınızdadır!
Evet çocuklar çok haklısınız, atladığımız bir husus var ki dostların en büyüğü yüce Allah’ın en büyük tecellisi olan insan oğlu insanlar olmalıdır…
Çünkü insanoğlu cümle alem içinde, iç güdüsüyle değil düşünerek kendi iradesiyle karar veren ve bu sayede yaratılmışlar içinde en yüksek dereceye ulaşabilecek tek varlıktır.
Gel gör ki yüce Allah’ın varlığının en büyük ispatı olan biz insanoğlu, yaratılmışların en dost yüzlüsü olmamız gerekirken gözlerimiz kör olmuş, bir birimizin gözünü oyar bir haldeyiz.
Neredeyse bir çoğumuz kendimiz ve kendimizden olanları korumak, kollamak ve kayırmak için zalim olmak sınırındayız!
Anlayacağınız çocuklar biz daha ne olduğumuzun bile farkında değiliz!
Siz en iyisi sarılın bir birinize!
Bizde Akif’in şu dizlerini okuyup tükürelim yüzlerimize:
Ey, bu toprakta birer na’ş-ı perîşan bırakıp, (Ey bu topraklarda birer parçalanmış ceset bırakıp)
Yükselen mevkib-i ervâh! Sakın arza bakıp; (Yükselen, ruhlar! Sakın yeryüzüne bakıp;)
Sanmayın: Şevk-ı şehâdetle coşan bir kan var... (Sanmayın ki şehitlik aşkıyla coşan bir kan var…)
Bizde leşten daha hissiz, daha kokmuş can var! (Bizde leşten daha hissiz, daha kokmuş bir can var…)
Bakmayın, hem tükürün çehre-i murdârımıza! (Bakmayın, hem tükürün murdar yüzümüze!)
Tükürün: Belki biraz duygu gelir ârımıza! (Tükürün: Belki biraz duygu gelir utanmamıza!)
Tükürün cebhe-i lâkaydına Şark’ın, tükürün! (Tükürün vurdum duymaz yüzüne, Doğu’nun tükürün!)
Kuşkulansın, görelim, gayreti halkın, tükürün! (Kuşkulansın, görelim, gayreti halkın, tükürün!)
Tükürün milleti alçakça vuran darbelere! (Tükürün milleti alçakça vuran darbelere!)
Tükürün onlara alkış dağıtan kahbelere! (Tükürün onlara alkış dağıtan kahpelere!)
Tükürün Ehl-i Salîb’in o hayâsız yüzüne! (Tükür’ün Haçlılar’ın o hayasız yüzüne!)
Tükürün onların aslâ güvenilmez sözüne! (Tükürün onların ala güvenilmez sözüne!)
Medeniyyet denilen maskara mahlûku görün: (Medeniyet denilen maskara maluku görün)
Tükürün maskeli vicdânına asrın, tükürün! (Tükürün maskeli vicdanına asrın, tükürün!)