Prof. Dr. Mustafa Koç

ZİHNİM ACIYLA BİRLİKTE  BEDENİMDE NÖBETTE

Yazar: Prof. Dr. Mustafa Koç
Tarih:
Okunma: 1131
Yorum:
Yazı Boyutu: a - a - a - a
Paylaş:

Not: Bu makale, Düzce Üniversitesi Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri Bölümü Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik Anabilim Dalında Doktora öğrencisi olan Arş. Gör Şehide KELEK tarafından yazılmıştır.

        Bir derdim var, evet. Bunalıyorum, katlanamıyorum. Düşünmek ve hissetmek istemiyorum onu. O dünyaya girersem orada bana ne olacağını ve nasıl çıkabileceğimi hiç bilmiyorum. Oraya gitmek mi, hiç istemiyorum. Öte yandan gitmemek için ödemem gereken bir bedel var, bende kendi bedelimi bu şekilde ödüyorum. Zihnimi ve dikkatimi istediğim yerde tutmak için kendime bunu yapıyorum ve doğrusu aslında artık bunu yapmaktan kendimi alıkoyamıyorum.

      Ağır bir mide rahatsızlığı yaşayan bir kimseyle tanışmıştım, felsefeyi severdi. Okumak, düşünmek, oralarda kaybolmak onun için büyük bir hazdı. Ancak o zamanlarda var olduğunu hissettiğini söylerdi. Midesinden hastalandığı zaman günlerce ağır ağrılar içinde yatmıştı. Uzunca bir zaman çekti bu rahatsızlığı. Bir gün dedi ki bana, rahatsızlığıma çok kızgınım ve çok içerliyorum. Her gün aklım sadece midemde. Dikkatimi ondan başka hiçbir şeye veremiyorum. Düşünemiyorum, okuyamıyorum, düşünce ve düşlerimle gitmek istediğim yerlere gidemiyorum.  Kalbim midemde atıyor sanki ve aklım orada nöbette. Biliyor musun, en çok bu ağır geliyor. Beni anlıyorsun değil mi?

     Evet, onu çok iyi anlamıştım. Hatta o gün, kendime de ne yaptığımı anlamıştım aslında. O, öfkeliydi, kırgındı bedenine, bedeni zihnine ve kalbine izin vermediği için… Ya ben.. korkuyordum, zihnimin ve kalbimin, gitmemesi gerektiğine inandığım o yere gitmesinden çok endişe duyuyordum. Ve bunun için bedenimi kullanıyordum. Bedenime verdiğim her acı, zihnimi ve kalbimi gitmeme konusunda güvende tuttuğu için oldukça rahatlıyordum. Ben onu anlamıştım, peki o beni anlar mıydı? Kendime acıdım resmen bir an. Ne hoş döngü ama değil mi, zihnimden ve kalbimden ancak bedenime kaçabiliyordum. Bedenim dışında kime sığınabilirdim ki, kim var ki? Gitmekten korktuğum o yere benimle gelebilecek, beni anlayabilecek, elimden tutabilecek.. Gidebileceğim tek yerin bedenim olabileceği kadar yalnız değil miyim aslında. Bedenimin de canı acıyor en azından ve acı çektiğimi bilebiliyor hiç değilse. Diğerleri gibi değil…

      Acının kendisinden haz aldığım için değil aslında, acıyla var olduğumu hissedebildiğim için yapıyorum bunu. Acıyla istediğim yerde kalabildiğim için. O ana ait hissedebildiğim için.. Daha büyük bir acıyı ancak bu şekilde başka bir acıyla savabileceğime inandığım için.  Yok, olmak için değil, aksine var olmak için bunlar. Takılıp kaldığım zamanlardan, takılıp kaldığım durumlardan şimdiye gelebilmek, yaşadığım ana ve yaşadığımı hissettiğim bu ana gelebilmek için.

      Artık bazen kendimi teselli etmeye çalışıyorum, bak görüyor musun canın çok yansa da geçebiliyor. Üstesinden gelebiliyorsun ve dinebiliyor. Lütfen cesur ol, acıyı göğüslemeyi öğren, izin ver zihnine ve kalbine, onlarda bedenin gibi üstesinden gelebilirler, güven onlara. Git, yüzleş ve gel… hem bedenini hem de ruhunu özgürleştir. Bir gün, inanıyorum bir gün… keşke yanımda birisi olsa, her şey çok daha kolay olur belki… ama olmasa da bir gün, mutlaka…

     Yaşamak istiyorum, ama bu bedenle değil. Bana ait olan bu şeyi istemiyorum ve onu terk edebilmem mümkün olmuyor. Terk edebilmenin tek yolu ölüm olmasın isterdim, başka birisi olabilseydim keşke.. ben şu an ki ben olmak istemiyorum.. katlanamıyorum kendime, aynaya baktığımda gördüğüm kimseden razı olamıyorum hiç. İçte olanı görmezden gelebiliyorum bazen, ama dışarda olan, gözümün netçe gördüğü, dokunduğumda görmezden gelemeyecek kadar hissettiğim o beden. Her an kendimle taşıdığım ve kendisinden kurtulamadığım o beden…

     Bu bedenin bana yaptıklarını, benden çaldıklarını kabullenemiyorum. Böyle olmasaydı çok daha iyi olabilirdi her şey. Şu an daha farklı bir insan olabilirdim. Aşamıyorum onu. Hep düşüp takılıyorum kendi bedenimde. Ruhum umut etmeye devam ettiği için belki de bitiremiyorum. Bedenimden kurtulmak için bildiğim tek yolun, ruhumu da öldürmek olduğunu bildiğim için daha ileriye gidemiyorum. Öfkeliyim çok, tiksiniyorum hatta. Gözümü kapattığımda aklıma gelen o kareler… kendime, kendime… başkalarına kızmaya ne enerjim var ne de hakkım… eğer aşabilseydim kendimi belki kızabilirdim onlara… ama ben kendi çelmeme takılıp düşerken, nasıl bana çelme takarsınız diye kızabilirim ki onlara. Kendiliğimin karanlık dipsiz kuyusuna düştüm ve ne çıkabiliyorum ne de orayı aydınlatabiliyorum. Hissetmekten yoruldum. Hissettiğimde, kendimden kendimi kusmak istemekten yoruldum. İstemekle olmayışından, kendimi bir türlü kusamayışımdan… Olmuyor. Hiçbir şeyi beceremediğim gibi bunu da beceremiyorum.

     Çok huzursuz, dertli, rahatsız bir ruhun gözlerinde kendimi hissediyorum. Oraya tutunmak istiyorum, orada teselli bulmak… Ama bedenimin hapsinden kurtulamıyorum. Çok güçlü, asla rahat bırakmıyor beni. Ya da ben bedenimle savaşacak kadar güçlü olamıyorum. Yıllarım böyle geçti, tükendim artık. O gün, yine karanlık kuyuma düşmüş acı çekerken, kazara elimde kırılan bir bardak yol açtı sanki bana. Sıcak bir şeyler hissettim, akıyordu, biraz acı ve biraz huzur. Acı fazlalaştıkça karanlık kuyum geride kalıyordu sanki. Hem kendisinden nefret ettiğim bedenimin canının yanması hem de bedenim yüzünden düştüğüm karanlık kuyunun biraz da olsa aydınlanıyor olması…o günden sonra bir şeyler değişti, artık ben bedenimden kurtulmaya ya da kaçmaya çalışan kişi değildim. Madem ben kendisinden kaçamıyordum, o benden kurtulmaya çalışmalıydı bundan sonra... bir yol bulmuştum. Bu zamana kadar benden çaldıklarının bedelini ödetiyorum ona. Acı vermek ona… Öfkem bir an diniyor, biraz huzur buluyordum.

    Çare buldum diye mutluydum bir süre… bedenimin acısı dinip orada sadece öylece izlerini seyreylerken, karanlık ve dipsiz yeni bir kuyuya düştüğümü fark edip hissedene kadar.  Ve şimdi yapabildiğim tek şey iki karanlık kuyu arasında gidip gelmek… ve yine çok yorgunum… keşke birileri bir ışık yaksa…

Yorumlar

Lütfen aşağıda yer alan yorum yazma kurallarına dikkat ediniz.
  • Türkiye Cumhuriyeti yasalarına aykırı, suç veya suçluyu övme amaçlı yorumlar yapmayınız.
  • Küfür, argo, hakaret içerikli, nefret uyandıracak veya nefreti körükleyecek yorumlar yapmayınız.
  • Irkçı, cinsiyetçi, kişilik haklarını zedeleyen, taciz amaçlı veya saldırgan ifadeler kullanmayınız.
  • Türkçe imla kurallarına ve noktalama işaretlerine uygun cümleler kurmaya özen gösteriniz.
  • Yorumunuzu tamamı büyük harflerden oluşacak şekilde yazmayınız.
  • Gizli veya açık biçimde reklam, tanıtım amaçlı yorumlar yapmayınız.
  • Kendinizin veya bir başkasının kişisel bilgilerini paylaşmayınız.
  • Yorumlarınızın hukuki sorumluluğunu üstlendiğinizi, talep edilmesi halinde bilgilerinizin yetkili makamlarla paylaşılacağını unutmayınız.