Halil Hakan Oturak
Türk İhtilali
15 Temmuz bir Türk ihtilalidir. Milli birliğe, demokrasiye sahip çıkılarak, sömürgecilikten vazgeçmeyen batılı zihniyetlere karşı son zamanların en büyük başkaldırı hareketidir.
Bundan sonrası iyi planlanırsa aynı Fransız ihtilali gibi tarihe yön verecektir. Sömürgeciler kabuklarına çekilecek, daha da güzeli Allah'ın adaleti yayılacaktır.
15 Temmuz darbe girişiminin başarılı olamamasının temelinde, bu hareketin geniş halk kitleleri tarafından ne fiili ne de düşünce olarak desteklenmemesidir.
Prof. İbrahim Kafesoğlu bir makalesinde bu duruma şu şekilde açıklık getirmiştir;
“Bir kütle hareketinin gerçek ihtilal vasfı kazanabilmesi için, önce, millet fertlerinin hepsini veya büyük çoğunluğunu tahrik etmesi, sonra da hukuk anlayışı, sosyal nizam ve iktisadi münasebetlerde köklü değişikler yaratabilmesi lazımdır.”
Özellikle Suriye politikası, Açılım Süreci gibi birçok konuda toplumun büyük kısmı iktidar sahiplerinin yönetiminden memnun olmasa da, zaman zaman askeri darbelere maruz kalmış halkımız, en kötü sivil idare en iyi askeri cuntadan iyidir zihniyetiyle bu müdahaleye taraftar olmamıştır.
Tam aksine baskın basanındır ifadesi burada gerçek olmuş, askeri kalkışmaya milletimiz tarafından karşı bir ihtilalle cevap verilmiştir.
15 Temmuz Türk ihtilali acaba Fransız ihtilali gibi tüm insanlığa mal olabilecek bir harekete dönüşebilir mi?
Bu sorunun cevabını Prof. İbrahim Kafesoğlu ’nun yardımıyla bulmaya çalışalım.
Kendisi Fransız ihtilalini kast ederek şunları söylemektedir;
“Bu ihtilalden gaye insan hak ve hürriyetlerini elde etmekti. İhtilalin ilk tarihi vesikası olan “Hukuk-ı beşer beyannamesin “de açıkça kabul ve ilan edilen hak ve hürriyet prensipleri 1791 Fransız Anayasasında resmen yer almıştı.”
Görüldüğü gibi Fransız ihtilali, halkın hak ve hürriyetlerinin iktidar sahipleri tarafından gasp edilmesi üzerine halk tarafından meydana getirilmişti.
15 Temmuz’da ise halkın hak ve hürriyetlerinin batının hizmetine verilmesi için, batı emperyalizmi adına milletin iradesini ele geçirmek isteyen bir teşebbüs vardı.
Millet, bir takım beceriksizlerin sayesinde devlet kademelerini ellerine geçirerek bu teşebbüse yeltenenlerin karşısına sadece Türk bayrağı ile çıkmış ve bu olayı bertaraf etmiştir.
Gerçekleşse idi çok ciddi felaketlere sebep olabilecek bu uluslararası oyunu bozmuş olan milletimize karşı yapılacak en büyük teşekkür, onun hak, hürriyet, eşitlik, adalet alanlarında karşılaştığı zorlukları kaldırmak, modern medeniyetlerin en ilerisine geçmek üzere sıçramasını sağlamaktır.
Geleceğimizi teslim edeceğimiz çocuklarımızın yetiştiği eğitim sistemini, Türk İslam çizgisinde vatana ve millete bağlı evlatlar yetiştirecek şekilde tekrar güncellemektir.
Ve tabi ki daha iyi sosyal, ekonomik ve kültürel şartlara kavuşturulması için gece gündüz çalışmaktır.
Bence günlerce tutulan nöbetlerin sonucu olarak tüm Türk milletinin altına imza atacağı şöyle maddeleri olan bir metin kaleme alınmalıdır;
- Demokrasi çizgisinin dışına çıkılarak millet iradesinin hiçe sayılmasına
- Rüşvet ve hile ile hukuk düzenlerinin çiğnenmesine
- Ahlaktan mahrum bir hürriyet anlayışına
- Tefeciliğe ve karaborsaya yer veren, ihale peşkeşlerinin olduğu bir iktisadi yapıya
- Liyakat temelini esas almayan istihdama, adam kayırmaya, kadrolaşmaya
- Her türlü etnik ve dini ayrıştırmaya
- Din istismarına ve dini hayata müdahaleye karşıyız
Bu maddeler bundan sonrası için devleti yöneteceklerin elinin altında sürekli okuyup hatırlayacakları bir belge olmalıdır. Aynı zamanda Fransız ihtilalinde olduğu gibi bu kurallar yeni anayasanın da temellerini oluşturmalıdır. O zaman bu ihtilalin anlamı kendi coğrafyamızın sınırlarını aşacaktır.
Fransız ihtilali ile benzer bir diğer nokta ise her iki ihtilalin dayandığı fikir akımı milliyetçiliktir.
Sözü yine Sayın Kafesoğlu’na verelim kendisi Fransız ihtilalinin ruhunu şu şekilde tanımlıyor;
“Milyonlarca insana bizzat kendi iradelerinin hâkim olduğu siyasi teşkilatlar kurma hususunda ilham kaynağı oluyor ve milliyetçilik duygusu ile huzur verici parıltısının cazibesine aldığı her topluluğu milli devlet tesisine doğru sevk ediyordu.”
15 Temmuzdan sonra ülkemizde oluşan milli birlik ve beraberlik ruhu, devletin tüm yönetim kademelerinde ihtiyaç duyulan güven ve istikrarın tekrar ve daha sağlam oluşturulabilmesi için siyasi düşünce gözetmeksizin vatansever, hesapsız, milliyetçi bünyeler ile oluşması gerektiğini bize göstermektedir.
İbrahim Kafesoğlu ’da bunu yıllar önce sanki bu tabloyu görerek çözümü çok güzel ifade etmiştir;
“Yapılacak iş, sadece, siyaset, idare, hukuk, iktisat, ilim eğitim ve öğretim kuruluşlarını Türk milliyetçiliği temelleri üzerine oturtarak milli menfaatlere göre kadrolamaktan ibarettir. İleri görüşlü, vatanperver icracılar elinde bir devlet bütün bunları kısa zamanda gerçekleştirebilir.”
Fransız ihtilalinden sonra sosyal ve siyasal hayatın her cephesinde köklü değişiklikler olmuştu ve bu tam bir ihtilal karakterine sahipti.
Şimdi Türk İhtilalinin aynı karaktere sahip olabilmesi ve tüm dünyaya yön verebilmesi için bir takım hamlelerin yapılması gerektiği aşikârdır.
14 yıl AKP’nin hükümet siyaseti ile yönetildik. Maalesef hükümet siyaseti ile devlet siyasetimiz birbirine karıştı ve bir takım zafiyetler meydana geldi. Sonuç olarak 14 yıldır istikrar adına oy talep edenler uçurumun kenarına gelmemize engel olamadı. Tabiri caiz ise millet kendi göbeğini kendi kesti ve uçurumun kenarından devleti döndürdü.
Şimdi hükümetin kendi siyasetini bir tarafa bırakıp millet için diğer partilerle birlikte devlet siyaseti çizgisinde akıllıca hareket etmeleri gereklidir. Bunun olacağına yönelik sinyaller yetkili makamlardan gelmektedir. Bu tüm Türkiye için bir umut ışığıdır.
Millet siyaseti ise, adalet, eşitlik, insan haklarına saygı, ahlakçılık ve şahsiyetçilik mefhumlarını güçlendirmeli ve başta İslam âlemi olmak üzere tüm insanlığa örnek bir millet olmalıyız.
Dünya tarihinde 15 Temmuzun gerçek bir Türk ihtilali olarak parlamasını ve karanlıklarda kaybolan mazlumların etrafımızda toplanması için onlara ışık tutmak doğrultusunda elimizden geleni yapmalıyız. Burada her birimize görev düşmektedir.
Millet olarak bizim siyasetimizin bizi düşürmeye çalışanların aksine, sömürgeci zihniyet olarak değil, nerede bir mazlum ve muhtaç varsa eldeki imkânları ona da ulaştırmaya yönelik olduğunu herkese göstermek en kutsal görevimizdir.
Bunu yaptığımız an Allah yine bize yardım edecektir.
Kalın sağlıcakla.