Halil Hakan Oturak
Suriyelilere vatandaşlık meselesi - 1
Uzun yıllardır ülke gündemimizi meşgul ederek aklımızı ve gönlümüzü yıpratan bir sorun komşumuz SURİYE..
Suriyelilere vatandaşlık verilsin mi?
Bu sefer yazımızda Suriye meselesinin evvelinden başlayıp ahirine doğru gitmeyeceğiz,
Türk milletinin kalbinden çıkıp, damarlarında gezeceğiz, sonra beyinde mola verip durumu değerlendireceğiz, en son gönül havuzuna girip çıkacağız sonra yürek dağında bu sorunun cevabını vereceğiz.
Eğer bize bu soru Suriye sorunu yaşanmadan önce sorulsaydı ve sorulurken şu şekilde ayrıntı verilseydi…
“İslam ahlak ve imanına sahip, mümin olmanın gereklerini yerine getiren, gittiği yerde kurulu düzene ayak uyduracak, yaptığı her işte sadece Allah’ın rızasını gözetecek, devlete ve millete yasalar çerçevesinde, sosyal ve kültürel anlamda uyum sağlayacak asla ona karşı bir tavır içinde sergilemeyecek, yersiz yurtsuz kalmış mümin insanları ülkemize alıp onlara yer ve yurt verelim mi? “
Tarih boyu ömrünü mazlumlara uzanan el, yurtsuzlara sığınacak yurt olmayı kendine görev edinmiş bir ecdadın torununa bu soruyu sorarsanız tereddüt etmeden tüm kalbiyle “EVET” diyecektir.
Bu cevabı verirken, yurt değiştirmenin zorluğunu daha önce çekmiş,
Aç susuz veya yok olma tehlikesi olmadan kolay kolay bu işin yapılmayacağını tecrübe etmiş olduğunu damarlarında gezinirken görecek,
Aynı zamanda tek efendisi Peygamber efendisi (s.a.v)’in “HİCRET” olayını detaylarıyla bilen ve oradaki “Ensar ve Muhacir” kardeşliğine özenip bende Medineliler gibi nefsimi kardeşime tercih edebilme derecesine erişebilir miyim diyerek bu soruya gönül havuzuna girip çıktığında yine “EVET” diyecektir.
Zaten bu Türk evladının, tüm mazlumlara yetecek bir ülke kurmak, âlemin nizamını hak yolunda sağlamak için mücadele etmek ve O (c.c) uygun görürse buna erişmek, Tanrı dağının eteklerinde yaratıldığı günden itibaren sahip olduğu görevi değil midir?
Yağmur kokan bir gecede, yok olmayı bile göz olarak bunun için mücadele etmemiş midir?
Atını, silahını ve obasını alıp tüm insanlığı yerini ve tarihin akışını değiştirecek şekilde bunun için göç etmemiş midir?
Hak sancağının altına girdikten sonra hissiyatlarının en derini ile İstanbul’da kahpe Bizans’ın surlarını yıkıp yerine adaletin, insanlığın, kardeşliğin surlarını bunun için dikmemiş midir?
Mekke’nin etrafını, Kudüs’ün etrafını dünyada yaşayan bütün Müslüman kardeşlerinin etrafını etinin, kemiğinin, kanının ve iman dolu göğsünün bir araya gelmesiyle oluşturduğu harç ile dosta ehemmiyet düşmana teslimiyet ruhu veren pırıl pırıl duvarlarla örmemiş midir?
Bütün bunları yaparak bu sırra, bu lütufa ve bu güzel ülkeye birkaç defa erişmemiş midir?
Bütün bunları hafızasından geçirerek, çıktığı yürek dağında bunları yeniden yapabilirim geçmişe yeniden dönebilirim bunun için “EVET” demeliyim diyecektir.
Bu şekilde düşünmenin haklı tarafları vardır.
Fakat fark ettiyseniz beyinden geçmeyi unuttuk, aklımızı devre dışı bıraktık. Ne diyordu Kutadgu Bilig’de “Akıl olmazsa insan gönlünden yeterince yararlanamaz”.
Aklımıza danıştığımızda bize cevap vermeden önce bazı sorular soruyor. Ülkenizin durumu nedir birlik beraberliğiniz yeterince güçlü mü? İçinizde sürekli ayrışma ve ayrıştırma içinde olanlar var mı? Sosyal ekonomik ve kültürel yönden ne seviyedesiniz? Ülkenizin ve bölgenizin bulunduğu jeopolitik konumdan dolayı içinde bulunduğunuz ve karşılaşacağınız tehlikelerin farkında mısınız? Özellikle sınır bölgelerinizde insanı ilgilendiren her konuyla ilgili alt yapı çalışmalarınız tamam mı? Kendi kendine yetebilen, fazlasını üretebilen, kendi kendinin güvenliğini sağlayabilen bir durumda mısınız? Daha önce benzer bir durumla karşılaştınız mı, sonuçları ne oldu? Daha birçok soru.
Bu soruların bir kısmını bir sonraki yazıda cevaplayacağız. Şanlıurfa, Kahramanmaraş, Gaziantep, Mersin, Sapanca gibi Suriyelilerin yoğun olarak yaşadığı yerlerden arkadaşlarımızla yaptığımız görüşmeleri de sizinle paylaşacağız.
Kalın sağlıcakla.