Prof. Dr. Mustafa Koç

Sorun; Baş Etme Yönteminin Esiri Olmamak

Yazar: Prof. Dr. Mustafa Koç
Tarih:
Okunma: 2016
Yorum:
Yazı Boyutu: a - a - a - a
Paylaş:

“Yaşadığım sorunu anlamak için geçmişe, nasıl yaşadığımı anlamak için bu güne, bu günü anlamak için ise nasıl baş ettiğime bakmam gerekir.”

İnsan, düşünen, hisseden ve davranan bir varlıktır. İnsan, geçmişi ve geleceği şimdiki zamanda yaşayan tek varlıktır. Bu bağlamda insan olmanın en temel özelliği gelişmesi ve bu süreçteki değişimlere benlik bütünlüğünü bozmadan ve kişilik gelişimini engellemeden uyum yapabilmesidir. Uyum yapabilmekten kast edilen, bunun bir hedef değil bir beceri ve süreç olduğudur. Bu süreçte isteten şey kişinin olabileceği kişi olması yani sadece ve sadece kendi olabilmesidir. Kendi olabilmeyi başarmak insanın bu dünyada hem kendisine hem de etkileşimde olacağı insanlara verebileceği en “işlevsel hediyedir”. Kendi olmayı başaran insanın diğer insanlarla kuracağı ilişkilerin öncesi, anı ve sonrası çok kolay ön görülebileceği için onunla etkileşime girecek olan insanın hissedeceği duygu güvendir. Sevgi alış verişi eşit şartlar altında yapılır. Kimseye verebileceğinden daha fazlasını ne önerir ne de başkasının böyle bir beklentiye girmesine izin veri. Bir başkasından da ödeyemeyeceği ya da altında ezileceği bir beklenti içine girmez. Alacağı sevgi de vereceği sevgi de kendi potansiyeli içinde gerçekleşir. Böyle bir insanı tanımlamak için sadece iyi bir insan demek yerine, onun ne zaman nasıl davranabileceğini de tahmin edebiliriz. Neyin onu mutlu edeceğini, neyin üzeceğini, neyin kızdıracağını kısacası hangi uyarıcıya nasıl tepki vereceğini ön görebiliriz. Çünkü o, kendi olmayı duygularını bastırıp başkasının kendisini görmek istediği bir role girmek yerine, düşüncelerini ve duygularını doğru ifade ederek hem kendine hem de başkalarına  tutarlı davranarak kendi olmayı başarmıştır.

Kendi olmayı başaramayan bir insan, ihtiyaç duyduğu ya da ihtiyaç duyacağı sevgiyi ve onayı almak için ne yapar? Bu sorunun cevabı birkaç şekilde olabilir. Fakat bütün cevapların temelini bu kişilerin iliklerine kadar hissettikleri sevgi ve onayı almak için susmayı yani duygularını bastırarak yaşamayı tercih etmeleri oluşturur. Çünkü hissettiklerini ifade etme durumu reddedilme anlamına gelmektedir, reddedilmek ise sevilmediği anlamına gelmektedir.  İnsanlar arası ilişkilerde “iyi insan” etiketi almak için çaba gösteren insanların temel amacı sevgi ve onay kazanmaktır denilebilir. “İyi insan” olmayı nasıl başarır? “İyi insan” olmak yerine “onaylanan insan” olmaya karar verir ve bunu da kendinden vazgeçerek başarır.  Bir başka deyişle kendi olmaktan vazgeçip insanların kendisine diktiği kimlik elbisesini sorgulamadan giymekle başarır. Bunun sonucunda bu kişiler herkes tarafından sevilir fakat biri onu asla sevmez, onu sevmeyen kişinin de kendisi olduğunu anladığında birçok şey için zaman çoktan geçmiş oluyor. Kendinden vazgeçme adına sadece sevgi ve onay almak için yaptığı şeyler karşılık bulmadığında ya da bu duyguları yaşamak için sürekli “sevilmesen sevmeye” devam etmek durumunda kalan insanda olumsuz duygular oluşabilmektedir. Bu aşamadan sonra sevgi ve onayı almak için bir şeyler yapmaya bir de hissedilen olumsuz duyguları bastırmak eklenmektedir. İşte herkes tarafında çok iyi bilinen insanın ani öfke patlamaları ya da sinir krizleri geçirmesinin bir nedeni de budur denilebilir. Bu insanların belki de bu hayatta yaptıkları kendileri için en iyi şey bu öfke ve kriz nöbetleridir denebilir. Çünkü bu krizler ve öfke patlamaları sayesinde ruhlarına bir nefes ya da bir baca temizliği yapmaktadırlar. Fakat bunun bedelini de süper egonun en önemli silahı olan suçluluk duyguları ile ödemektedirler. Yani bu patlamalar birikmiş enerjinin anlık dışavurumunu sağlar fakat bu dışavurumun oluşturacağı suçluluk duygusunun baskısını uzun süre yaşamak durumundadır.

Kendi olmayı başarmak akşamdan sabaha, bir hafta da ya da birkaç seansta bir uzman yardımı ile öğrenilecek olan bir durum değildir. İnsanın doğduğu anda başlayan bir süreç ve bir savaştır denilebilir. Yetiştirilme tarzı, istek ve ihtiyaçların karşılanma şekli, anne-baba tutumlarının hem kendi içinde hem de kendi aralarındaki tutarlılığı ve sahip oluna sosyal destek sistemleri bu süreci etkileyen faktörlerdir. Bu faktörlerden en önemlisi anne – baba tutumlarına bağlı olarak karşılanan fiziksel ve özellikle de psikolojik ihtiyaçlardır. Anne – Baba tutumlarındaki tutarsızlık, aşırı koruyucu ve reddedici bir tutumla yetişen çocukların kendi benliklerini savunmak ve ihtiyaç duydukları sevgi ve onayı almak için başvuracakları baş etme yöntemleri onların gelecekte de insanlar arası ilişkilerde kullanacakları baş etme yöntemlerinin temelini oluşturmaktadır.

Sürekli eleştirilen, suçlanan, aşağılana ve cezalandırılan çocuğun sevgi ve onayı almak için yapacağı en şey “uslu” olmaktır. Bu çocuklar “uslu” çocuk etiketini yerler ve bunun karşılığı olan sevgi ve onayı kendi olmaktan vazgeçerek alırlar. Kendi benliklerini korumak için yaşanan olaylar ve bu olayların oluşturduğu duygularla baş etmenin en işlevsel yolu o duyguyu bastırmaktır. Bastırmaya yansıtma, neden bulma, duygusal soyutlama, boyun eğme, karşıt tepki geliştirme eşlik etmeye başlar.  Bir yetişkin insanın be baş etme yöntemleri ile psikolojik dağılmayı ve psikolojik dengeyi korumaya ya da kazanmaya çalıştığını düşünün, sanırım bu insan için en önemli sorun ya da yaşadığı baskı ve stresin en önemli nedeni bu baş etme yöntemleridir denebilir.

Bu bağlamda bana göre günümüz insanın en önemli sorunu; karşılaştığında çözmek için ya da karşılaşma ihtimali olan durumlarla karşılaşmamak için kullandığı baş etme yöntemlerinin kendisidir. Duygularını kelimelere dökmek yerine eylemlerle dışa vuruyor ya da bastırıyor, gerçekle yüzleşmek yerine kaçma ya da kaçınmayı kullanıyor, sorumluluklarını almak yerine inkâr ediyor, kendinde olan kabul etmek yerine başkasına aitmiş gibi yansıtıyor, kendin olanın tam tersi bir davranış örüntüsü ortaya koyuyor, insanlar beni izliyor düşüncesinden dolayı sosyal fobiye dönüşecek önlemler almaya başlıyor, korktuğum şey gerçekleşmesin diye aldığı önlemler o kadar zamanını alıyor ki obsesif kompulsif bir örüntüye davet çıkarıyor, bedensel belirtileri yanlış yorumlayıp olabilecek kötü şeylerin önüne geçmek için ataklara davet çıkarıyor, kaybettiği kontrol duygusunu uyum ve işlevselliğini bozacak düzeyde de olsa kontrol edebileceği örüntüler oluşturuyor (Anoreksiya Nervoza ve Bulimia Nervoza), Okul öncesi çocuğun kullandığı baş etme yönteminin davranışsal dışa vurumu “ben yapmadım” yani “inkardır”. İlkokul çağındaki çocuğu kullandığı baş etme yönteminin davranışsal dışavurumu “o yaptı” yani “yansıtmadır”. Yetişkin yaşamda bu iki yöntemi kullanan insanların en temel sorunu yaşadığı ya da karşılaştığı engeller değil bu engelleri aşmak için hala bu iki yöntemi kullanıyor olmalarıdır. Çünkü bu iki yöntemi kullanarak uyum ve işlevselliğini korumayan çalışan kişi her geçen gün gücünü kaybederken inkar ya da suçlayarak kaçtığı ya da kaçındığı durumlar güçlenmeye başlar. Zihninde, beyninde, bedeninde, hayalinde ve hatta rüyasında bir yer bulmaya başlar. Böyle bir durumda yapılacak en şey hiçbir şey, hiçbir şey yapmamaktır ki buna da depresyon deniyor!

 

 

Yorumlar

Lütfen aşağıda yer alan yorum yazma kurallarına dikkat ediniz.
  • Türkiye Cumhuriyeti yasalarına aykırı, suç veya suçluyu övme amaçlı yorumlar yapmayınız.
  • Küfür, argo, hakaret içerikli, nefret uyandıracak veya nefreti körükleyecek yorumlar yapmayınız.
  • Irkçı, cinsiyetçi, kişilik haklarını zedeleyen, taciz amaçlı veya saldırgan ifadeler kullanmayınız.
  • Türkçe imla kurallarına ve noktalama işaretlerine uygun cümleler kurmaya özen gösteriniz.
  • Yorumunuzu tamamı büyük harflerden oluşacak şekilde yazmayınız.
  • Gizli veya açık biçimde reklam, tanıtım amaçlı yorumlar yapmayınız.
  • Kendinizin veya bir başkasının kişisel bilgilerini paylaşmayınız.
  • Yorumlarınızın hukuki sorumluluğunu üstlendiğinizi, talep edilmesi halinde bilgilerinizin yetkili makamlarla paylaşılacağını unutmayınız.