Halil Hakan Oturak
Sınırlarımız mazlumların duasında gizlidir
Hafta sonu DAĞ II filmine gittim, gitmeyenlere tavsiyemdir mutlaka gidin, vakti olmayanlar internet üzerinden bilet alsın en azından bu tarz filmlerin bütçelerine destek olmak bence bir milli sorumluluktur.
Filmde gözlerimizi yaşartıp, yüreklerimizi acıtan bir o kadarda göğsümüzü kabartan bir sahne üzerinden başlayarak son yazımda sorduğum “Sınırlarımız neresidir?” sorusunun cevabını hep birlikte arayalım.
İŞİD tarafından gözleri ve elleri bağlı şekilde işkence edilen bir kadın bölgeden geçen bir asker timi tarafından kurtarılıyor. Ölümü göze almış ancak namusuna el uzattırmamış zavallı bir kadın…
Onu kurtaran komutan yardım için elini uzattığında bir anda vücudunun açık olan yerlerini örtüp bağırıyor, sonra…
Sonra ona doğru eğilmiş olan komutanın göğsünde ay yıldızlı Türk Özel Kuvvetleri armasını gördüğünde, az önce yabancı bir erkeğin kendisine el sürmemesi için haykıran kadın, gözyaşları içinde Türk askerinin boynuna sarılıyor…
Gözlerimiz bu sahneye dayanamıyor…
Ben o anda filmden kopuyorum, kendimi Musul’da, Kerkük’te, Telafer’de, Halep’te, Bosna’da, Kaşgar’da, Urumçi’de, Myanmar’da, Somali’de daha önce bizim hakimiyetimizde huzura erişmiş bütün topraklarda gözü yaşlı, acılar içinde bekleyen Allah kullarının yerine koyup sahneyi tamamlıyorum.. ve diyorum ki
Vefalı Türk geldi yine…
Selam Türkün bayrağına…
Sonra kimdir bu Türk diyorum kendi kendime..
Cevap arıyorum okuduklarımı, duyduklarımı, bildiklerimi ve hissettiklerimi gözden geçirip.
Gerçek olduğu genel olarak kabul edilen bir takım rivayetlere göre Hz. Adem’in onuncu kuşaktan torunu olan Hz. Nuh’un oğlu Yafes’in soyundan türediği söylenen bir millettir.
Yine aynı rivayetlerde Yafes’e verildiği söylenen Altay-Ural bölgesi ilk yurtları olarak bilinir.
Ademoğlunun yaratılışından on kuşak sonrasından itibaren yeryüzünde var olmaya başlayan bu topluluk, yıllar geçtikçe çoğalmış ve milletleşmiştir. Asırlar geçtikten sonra ise yerine sığamayarak günü geldiğinde başka bölgelere göç etmeye başlamıştır.
Yazılı ilk kaynaklardan edindiğimiz bilgilere göre daima milli bir ruhu, kızıl elma diye adlandırdıkları bir amaçları ve kızıl elmaya ulaşmak için kurulmuş devlet düzeni olan bu milleti herkes Türk olarak adlandırmıştır.
Tarih boyunca tek bir Tanrıya inanmış, bin yıl boyunca da İslam’ın emrettiği üzere tek bir Allah’a inanmış, hak ve adalet uğrunda cihad yapmış bu millet, Asya’nın içlerinden, Avrupa ortalarına kadar ilerleyerek Ortadoğu ve Kuzey Afrika’yı da içine alacak şekilde devlet kurmuş Kızıl Elmaya çok yaklaşmıştır.
Tüm Dünya’yı asırlar boyu kontrol edip emrolunan düzeni sağlayan muhteşem bir güç haline gelmiştir.
Bu güç dosta güven düşmana korku salmıştır…
Aynı ayetteki gibi…
Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse (bilsin ki) Allah, sevdiği ve kendisini seven müminlere karşı alçak gönüllü (şefkatli), kâfirlere karşı onurlu ve zorlu bir toplum getirecektir. (Bunlar) Allah yolunda cihad ederler ve hiçbir kınayanın kınamasından korkmazlar (hiçbir kimsenin kınamasına aldırmazlar). Bu, Allah'ın, dilediğine verdiği lütfudur. Allah'ın lütfu ve ilmi geniştir. (Maide 54)
Kuran-ı Kerim’de geçmiş devirlere yönelik birçok olay anlatılır ve birçok isyankâr ve sapık kavimden ismiyle bahsedilir. Bunların yaptığı hatalar ve karşılığında uğradığı felaketler okuyup ibret almamız için anlatılmıştır.
Bu ayeti okudukça, felakete uğrayan milletlerin isimleri zikredildiği halde Allah’ın övdüğü bu topluluğun isminden bahsedilmemesi, her toplumun o sırra erebilmesi için gayret göstermesi gerektiğini işaret etmek içindir diye düşünürüm hep.
Bir taraftan da Türk milletinin tarih boyu birkaç kez bu ayette bahsedilen millet olma sırrına erdiğini..
Keşke tüm Müslüman milletler mezhep, cemaat, tarikat çekişmelerini bir kenara bırakıp sadece bu ayette bahsedilen millet olmak için birbirleri ile yarışsalar, bayrak bir onlarda olsa bir bizde..
Türk milleti her ne kadar şuan sınırları çizilmiş belli bölgelerde yaşıyor gözükse de Tanrı dağlarının yıldırım düşen zirvelerinden başladığı serüveninde dünyanın yarısına yakın topraklarına adaleti ve iyiliği hakim kılmış ve sonrasında dili, dini ve töresi değişmemiş bir sürü evladını o topraklara emanetçi bırakmıştır.
Eminiz ki yüreği Allah ve vatan aşkıyla çarpan o mazlum yürekler Türk askerini yüreğine basacağı günü, Türk milletinin eski günlerine kavuşması arzusunu taşıyan Turan Olsun Toprağın duasıyla beklemektedirler.
Sen Türklüğün sen İslam'ın bayrağısın milletim
Sen ezilen insanların yüz akısın milletim
Tarihten süzülen şafağın kutlu olsun bayrağın
Küçülmüş bir nebze olmuş, Turan olsun toprağın
Kürşatlara, Ulubatlıya ulaşır cengâverliğin
Üç kıtada düzen salmışız kalk artık nerde varlığın
Uğrasın sonsuza Turan atlı birliğin
Enver'in, Kemal'in, Kürşat'ın ruhunu şad etmeli!
Kalın sağlıcakla.