Halil Hakan Oturak
SEN TÜRK'SÜN!
Dün Cumhurbaşkanı Erdoğan “Sen Türk’sün. Türk Lirası ile yoluna devam edeceksin!” açıklamaları ile Türk milletini ülkesine sahip çıkmaya çağırdı.
Bu çağrı öyle bir etki yaptı ki bir süredir piyasalarda oluşan dalgalanmanın dahi üzerine çıktı.
Yıllardır gerek AB yolunda gerek BOP projesi kapsamında gerek küresel sermaye odaklarının beklentileri doğrultusunda, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluşundaki en temel taşlardan olan kimliğimiz sorgulanmış, hatta hüküm dahi verilmişti. Tam infaz edilecekti ki…
Birileri AB’ye giden yol Diyarbakır’dan geçer dediğinde “Biz o Diyarbakır’dan geçen yolu Ankara’da kesmesini biliriz!” diyen Türk milliyetçilerinin Lideri Devlet Bahçeli başta olmak üzere, uzun yıllardır memlekette yapılmak istenen cerrahi müdahalenin farkında olan vatanseverlerin vermiş olduğu mücadele sonuç verdi. Türkiye bugün olması gereken ruh halinde. Hamdolsun!
Bu mücadeleye ortak olmuş kişilerin eminim ki Cumhurbaşkanını dinleyince çektikleri bütün çileler gözlerinin önünden geçmiş ve duygulanmışlardır.
Daha öncede defalarca yazdık, maalesef Türk milleti bu olayları ilk defa yaşamıyor. Dilinden, dininden, töresinden, atasından kısacası Türklükten ayrı düştükçe refah bulacağını zannederken, bir anda kendisini bir kuşatmanın içinde buluveriyor. Buradaki “din” ifadesi ise sanırım cümlenin en hassas yeri. En yumuşak karnı.
Biliyoruz ki, özellikle son yıllarda “siyasal İslamcı” diye tabir ettiğimiz kesimlerin Türklüğe, Türk milliyetçiliğine, Türkçülüğe karşı anlamsız, haksız bir tutumları vardı. Maalesef bu kesimlerin yorumlarını dini bir hüküm diye algılayan vatandaşlarımızda etki altında kalıyorlardı.
Milli şuurumuza operasyon yapmak isteyen çaşıt ruhlu olanları bir kenara bırakıp, iyi niyetli olanların ifadelerini ümmet bilincini geliştirmek noktasında Türklüğü geri planda tutmak diye düşünsek dahi, bu arkadaşlar Türk ve İslam kelimeleri arasına mesafe koyarak dünyada hakkı üstün tutmak noktasında görevli olan insanoğlunun, bu görevi en iyi şekilde yerine getiren Türklük bacağına darbe vuruyorlardı.
Geçenlerde okuduğum bir paylaşım adeta bu bahse bir örnek teşkil eder nitelikteydi:
“Mesele Türklükse Türk, Müslüman olduktan sonra Türk’tür.”
Necip Fazıl Kısakürek’ten alıntı olarak paylaşılan bu cümleyi okur okumaz, bende bir rahatsızlık oluştu. Cümle nereden tutsan yanlıştı. Türk milletinin, İslamiyet daha yeryüzünü şereflendirmeden önce var olduğu tarihi belgeler dahilinde önümüzde açık ve seçik olarak duruyordu.
Bunu kimse inkar edemezdi.
Necip Fazıl da bunu bilmeyen bir adam olamazdı. Acaba siyasal İslamcılara yakın olduğu dönemde mi ifade etti diye aklımdan geçirip üzerinde çok durmadım.
Birkaç zaman sonra aklıma takılan bu hususla ilgili tıkanıklığı Prof. Erol Güngör’ün Kültür Değişmesi ve Milliyetçilik isimli eserindeki şu cümlelerle giderdim:
“Dilini kaybetmeyen milletler din değiştirse bile birliğini ve bütünlüğünü kaybetmeyebilir, fakat tatbikat bu iddiayı pek haklı çıkarmıyor. Türklerde milli birliği kuran unsurlar arasında din dilden hiç de geri kalmamıştır. Türkler Müslüman olmasaydı değişik isimlerde kavimler halinde dağılıp gidebilirlerdi, nitekim daha önce çeşitli dinlere girerek birbirlerine düşman olmuşlardı. İlk defa Müslümanlık bütün Türkleri bazı istisnalar hariç topyekûn içine alacak kuvveti gösterdi ve Türkler Müslüman olduktan sonra kuvvetli birlikler teşkil ettiler. Bugün dahi din birliği dil birliğinden daha kuvvetli bir rol oynamaktadır. Bu yüzden Türkiye içinde milli birliği parçalamak isteyenlerin en çok istismar ettiği hususlardan biri mezhep farklarıdır.”
Erol Güngör hocamızın din hususundaki tespitlerine katılmamak elde değil. Nitekim, Bulgarlar, Macarlar gibi topluluklar bu tespitin canlı örnekleridir. Ayrıca bugün bırakın mezhebi fırka fırka tarikatlara bölünmek istememize de şahit olmuyor değiliz.
Sonra yaptığım araştırmalarda, Necip Fazıl’ın cümlesinin aslının öyle olmadığını gördüm:
Onun için bizim milliyetçiliğimizde gaye İslamiyet'in her çizgisini en iyi aksettiren böyle kuyumcu aletiyle kesen, biçen, o pırıltıyı en nefis veren saf bir kavim olmak ve duyguların mizacında toplanmış bir milliyetçilik fikrine bağlanmaktan ibarettir. İyice bilmek lazımdır ki eğer gaye Türklükse Türk, Müslüman oldukça Türk'tür." (Sahte Kahramanlar s.311)
Dün Cumhurbaşkanın yapmış olduğu açıklama vesilesi ile bu konuya temas etme gereği duydum. Türkiye’nin bugün geldiği nokta şudur:
“Türklük bedenimiz, İslamiyet ruhumuzdur. Ruhsuz beden ceset olur.” Alparslan Türkeş
Bu durum ülkücülerin verdiği mübarek mücadelenin bir sonucudur.
Nicelerinin ve bizim yetişmemize vesile olan ocaklar kuran Başbuğumuzdan Allah razı olsun.