Prof. Dr. Mustafa Koç
ÖLÜMLE İYİLEŞMEK
Ölmeden önce ölmek, ölümü vuslat olarak görmek, ölümü umut olarak değerlendirmek, ölümle iyileşmek ve ölümle yavaşlamak bu anlayışlar ya da söylemler ne anlamam gelmektedir? Hayatı bu anlayışlardan herhangi birisi ile yaşamak nasıl bir şey olurdu? Bu sorunun cevabı bunlardan herhangi birisine sahip olmadan yaşamak nasıl olurdu? Sorusuna verilecek cevapla olur. Eğer bu anlayışlardan herhangi birisi ile hayatı yaşamaz ise insan sanırım canavarlaşırdı. İlk sorunun cevabı bu anlayışlarda herhangi birine sahip olmak insanı canavarlaşmaktan kurtarıp insan yapmaktadır denilebilir.
Bir öğrencinin sınava başlamaya çok az bir süre kala sınavda sorulacak soruların kendisine verildiğini düşünün. Bu öğrenci sınava başlayıncaya kadar olan zamanının nasıl değerlendirir? Telaşlı bir şekilde ve acele ederek sahip olduğu süreyi en iyi şekilde nasıl kullanırım diye çabalarken telaşı, kaygıya kaygısı ise korkuya dönüşür. Ona sorulacak elinde fakat o bu sorulara ilişkin bir hazırlık yapmadı ve sınavı erteleyerek bu sorulara çalışmak için fırsatı da olmayacaktır. Bu senaryoya benzer bir şey yaşadık ya da yaşayan biri ile karşılaştık veya bunu ilerde yaşayabiliriz diye düşündük ve kendimizle ilişkilendirdik. Bu ilişkilendirme sonucu hissettiğimiz duygu olumlu olmaktan daha çok olumsuzdur.
Bu senaryoda var olan durumu dünya ile ilişkilendirdiğimizde durum çok da kaygı verici olmayabilir.Çünkü insan oğlunun dünyada bu ve buna benzer bir çok sınava girebilme şansı vardır. Fakat bu sınavın tek sefer yapılacağı ve bir daha telafisinin ya da bir daha böyle bir hakkımızın olmayacağını düşürsek hissedeceğimiz kaygı azalmaz aksine daha da artar. Bu örnekte yer alan ve sınav deyince aklımıza gelen klasik sınav şekli sorular sorulur bilirseniz cevap verirsiniz. Bilmek için de önceden çalışmış olmanız gerekir.
İnsanın asıl sınavı insan olma sorumluluğunu yerine getirip getirmediği sınavıdır. Bu sınavın sorusu ne yaptın olacaktır. Yani ne biliyorsun değil ne yaptın olacaktır. Böyle olunca ve sorulacak soruda bu olunca kolay bir soru ve kolay bir sınav denilebilir. Ölümü unutmadan yaşayan, ölümü umut, vuslat ve el freni olarak görüp ölmeden önce ölen insan için gerçekten kolay bir soru ve kolay bir sınavdır. Fakat bütün bunları unutup hayatı hiç ölmeyecekmiş gibi yaşayıp aslında hiç yaşamadan ölen insanlar için ise bu çok zor bir durum bir durum ve çok zor bir sınav olacaktır.
İnsanı bu iki kanaldan her hangi birine sokan unsurlar birden çoktur. Fakat en önemli unsur insanlar arası ilişkilerdir. Özleriz, pek,i neyi ve kimi özleriz? Özlediğimiz daha önce yaşadığımız yer olmaktan daha çok o yerde kurulan insanlar arası ilişkilerdir. Falan yerde bir yer tasvir edersiniz, su akıyordu, yeşillik bir alan ve asırlık ağaçlar vardı, yazın oldukça serindi vb. Bu yeri hayal edin ve bu yerde bulunan insanlarla iyi ilişkiler kurmadığınız düşünün o zaman bu yer bu kadar güzel ve özlem dolu olur muydu? Bir de bu yerde bulunan insanlarla iyi ilişkiler kurduğunuzu, bir birinize değer verdiğinizi, bir biriniz anladığınız ve bir birinizi olduğunuz gibi kabul ettiğinizi düşünün işte o zaman özlem, hasret ve bütün olumlu duygular yaşanır. Böyle bir dünyada yaşadığımız düşünelim, acaba nasıl olurdu, insanlar nasıl düşünür nasıl hisseder ve nasıl davranırdı? Böyle bir dünyada yaşayan ve ne yaptın sorusuna muhatap olduktan sonra verilecek tek cevap kimseyi kendine sevdirmeyecek ya da kendinden nefret ettirecek şekilde davranmadım. Tam aksine kardeşlerimi, dostlarımı ve arkadaşlarımı yani etkileşimde olduğum her insanın kendisini sevmesini sağladım. Çünkü onlarda bana beni sevdirdi.
İşte bu özelliklere sahip herkese iyi gelen ve herkesi kendine sevdiren yeğenim Hüseyin KOÇ’u rabbimin rahmetine uğurladık. Ona en son şunu söyledim. “oğlum sen hepimize ve herkese iyi geldin, dünyadan uzaklaşmayı, hayatı daha yavaş yaşamayı sağladın. Fakat bu dünya senin için bir hapishane gibiydi, şimdi dillerin bülbül gibi şakıyor. Çünkü sen bu dünyada ne yaptın sorusunu en kolay verecekler insanlar arasındasın ve sakın korkma çünkü Rabbim seninle…
Yeğenim Hüseyin KOÇ’un hatırasına