Halil Hakan Oturak
Ne çektin be Mehmetçik! – 1
"Mardin ve Hakkari'den kahreden haberler art arda geldi. Genelkurmay Başkanlığı internet sitesinde yer alan açıklamada, Mardin ve Hakkari’de meydana gelen çatışmalarda 6 askerin şehit olduğu bildirildi. Mardin'in Derik ilçesinde PKK'lı teröristlerin saldırısı sonucu 2 asker şehit düştü. Hakkari'de ise Merkeze bağlı Çimenli köyü yakınlarında teröristlerin tuzakladığı el yapımı patlayıcının infilak ettirilmesi sonucu 4 asker şehit oldu ."
Yiğitlerimizin yeri uçmağ olsun.
Az önce sosyal medyada paylaşılan bu acı haber, ülkemizde yaşanan sıkıntıların bedelini en ağır şekilde ödeyen peygamber ocağının korkusuz yiğitleri Türk askerleri ile ilgili derin bir düşünceye sevk etti beni.
Bu bedeli neden en ağır onlar ödüyordu?
Yıllardır bu ülkede hangi taşı kaldırsalar altından kim çıkarsa çıksın neden Türk askerinin başına geçiriyorlardı?
Neydi bunun sebebi diye öyle geçmişe doğru at sürdüğümüzde kendimizi 1800 yıllarda buldum.
Çok uzun yıllar Avrupa’nın batısında başlayan sosyal gelişme hareketleri, Osmanlı devletinin sınırlarını geçmiş geçerken ciddi zarar vermiş bir kısmını parçalamış kalan kısmını da parçalamak üzereydi.
Bu sosyal gelişme hareketlerinin dayandığı temel kaynak, ismi Fransız devrimiyle telaffuz edilse de, birçok milletten meydana gelmiş devletlerin yıkılmasına ve Avrupa haritasının yeni baştan çizilmesine sebep olan “milliyetçilik” akımıydı.
Dil, din, kültür ve birlikte kader birliği yapmış olan topluluklar kendilerini bu paylaşımlarda ortak olmadıkları topluluklardan ayırmaya başladılar. Sonrasında ise kendi içlerinde bazı kanun ve uygulamalarla düzen kurmaya ve iş bölümü yaparak herkesin görev ve sorumluluklarının belli olduğu bir toplum düzeni oluşturmayı başardılar.
Bugün hala özellikle bilimsel, teknolojik gelişmeler başta olmak üzere birçok noktada Avrupa’nın gerisinde olmamamızın sebebi kendi kimliğimize gönlümüzü kapatmamız sonrasında bu gelişmelere gözümüzü kapatmamız, toprak kaybetmemek uğruna Türk olduğumuzu ısrarla inkâr edip zamanla bizden başka kimsenin inanmadığı Osmanlı milleti konusunda ısrarcı olmamızdır.
Tam bu kırılma yıllarında askeri okullardan sorumlu “Şıpka Kahramanı Süleyman Paşa” bu gelişmeleri fark edip modern eğitim veren askeri okulları kurmuştur. Türk olmanın gereğini kendi bünyesinde uygulamaya koymuş bir şahsiyet olarak, askeri okullarda yalan dolan ve uydurmalarla, milletimize atıfta bulunan yabancı kitapların okutulmasını iptal etmiştir. Tarih-i Âlem (Dünya Tarihi) isimli eseri yazmaya başlamış ve Türk tarihini ilk defa Çin tarihinde geçen Hunlardan başlatarak “Türklük bilincinin” uyanması notasında ilk ve en önemli adımlardan birini atmıştır.
İşte sözü bu kadar uzatarak gelmek istediğimiz nokta tamda burasıdır. Türk askerinin komutan kademelerini yetiştiren, sonrasında Trablusgarp’ta, Çanakkale’de, Büyük Taarruz ’da, Türkistan dağlarında verilen milli mücadelelerin ve sonrasında kurulan milli devletin altında yatan sır buradadır. Rahmetli Süleyman Paşamız, atamız Bilge Kağanın taşlara kazıttığı “ey Türk titre ve kendine dön” çağrısının gereğini Türk milletinin en kabiliyetli olduğu askeri sahada uygulamış ve yok sayılarak tamamen yok edilmek istenen Türklüğü ayağa kaldırmıştır.
Kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Kalın sağlıcakla