Halil Hakan Oturak
Kurultay
Genç kafile reisi karşı geçide doğru uzanan akarsuyun başında, güvenli olarak tespit ettiği ağaçlıklı tepeye kafilesinin yerleşmesini bekliyordu.
O sırada yanında bulunan ağaca bir ok saplandı.
Hemen kılıcını çekti tam atını dizginliyordu ki, Kağan tarafından gönderilen okucuyu gördü. Okucu sadece kurultay çağrıları için gönderilen özel bir haberciydi. Kağan kafile reisini toplanacak olan kurultaya çağırıyordu.
Reis okucu ile işaretleştikten sonra saplandığı yerden oku çıkarmak için gittiğinde haberci çoktan kaybolmuştu.
Ağaca saplanan ok her zamankinden farklıydı, kurultaya bu sefer sadece reis değil tüm oba davetliydi.
Sabah erkenden yola çıkmak gerek diye düşündü reis, gözüne uyku girmedi bütün gece.
Bilge Kağan çadırın önüne koyulmuş postun üzerinde yerde oturuyordu, kafile ayakta olduğu halde kağan herkesten yüksekteymiş gibi gözüküyordu, atı hala nefes nefese, kurt ise kulakları dikili ayakta bekliyordu. Çizikler içindeki zırhı üzerinde, kılıcının sıcaklığı uzaktan bile hissediliyordu, kağanın çetin bir mücadeleden geldiği belliydi,
Tüm yurtta çok zor bir mücadele verilmişti, Türk’ün ismini duymaktan bile rahatsız olanların giriştiği ve her türlü aldatmacayı içeren kahpe saldırılar karşısında var güçleriyle direnmişti tüm obalar.
Nedeni neydi bu saldırıların? Neydi Türk yurdundan istedikleri? Sebebi neydi Türk’e karşı kinlerinin?
Tereddüt etmeden inanıp kendini Tevhide adamaları,
Bu inançla karşılarına çıkan tüm tağutları yerle bir etmeleri,
Hiçbir batılın, hurafenin, aldatmacanın peşinden gitmemeleri,
Dini İslam’ın 1000 yıldan fazlada sancaktarı olmaları,
Kurdukları yurtlarda mazlumlara el uzatmaları,
Sahipsizlere yurt olmaları mıydı?
Aynı yurtta yaşayıp Türk’ün verdiği bu mücadeleye ortak olup Allah yolunda bir olmak varken neydi bu ayrışma çabası? Neydi bu çekememezlik?
Bilge Kağan ayağa kalktı tüm obayı, kurtları, atları ve silahları saydı.
Bu sayımın anlamını herkes biliyordu, kaybetmek için çok erken dönmek için çok geçti.
Bilge kağan kıbleye döndü, herkesin arkasında saf tutmasını bekledi, yüksek sesle ant içti, alçalan sesiyle Allah’a yalvardı. Reisleri etrafına topladı, çarpışmaktan kor gibi yanan kılıcından birer parça alıp yüreklerinin üstüne bastırdı. Sonra sırayla tüm obadakilerine aynısı yaptı.
Yorgun ve güçsüz yiğitler yavaş yavaş kendilerine geliyorlardı.
Bilge Kağan gök renkli kurt başlı tuğunu yukarı kaldırdı ve gür sesiyle haykırdı Turan!
Yüreklere basılan korla şimdi her nefer bir lider her lider bir nefer olmuş, Kızılelma tekrar parlamaya başlamıştı.
Her şeyin bittiği denildiği yerde ateşi, suyu, güneşi, ayı, geceyi, gündüzü, yağız yeri ve mavi göğü yaratana olan inançları ve yurtlarına olan sevgileri onları tekrar yola çıkarmıştı.
Tüm yurdu kurtarıp, kâinatın tüm mazlumlarına yetecek kocaman bir ülke kuracaklardı.