HaberHendek.Com Reklamları HaberHendek.Com Reklamları HaberHendek.Com Reklamları HaberHendek.Com Reklamları
Prof. Dr. Mustafa Koç

Prof. Dr. Mustafa Koç

Hayatı Üç “H” İle Yaşamak: Hırsla İstemek Hızlıca İstemek Hemen İstemek

Yazar: Prof. Dr. Mustafa Koç
Tarih:
Okunma: 1018
Yorum: 0
Yazı Boyutu:
Paylaş:

Günümüz insanı istek ve ihtiyaçlarının hırs ile,  hızlı bir şekilde ve hemen karşılanmasını istiyor. Akılda kalması, zihnimize ve bedenimize olan yansımalarını daha kolay anlamak ve hatırlamak için bu durumu “Hayatı üç “H” ile Yaşamak” şeklinde kavramsallaştırmak iyi olur diye düşünüyorum. Hayatı bu formülle ya da bu anlayışla yaşamanın mutlaka bedelleri olacaktır ve olmuştur. Birey ve toplum olarak ödediğimiz ya da ödeyeceğimiz her bedeli buna bağlamak ya da sadece buna indirgemek istemiyorum. Fakat hayatı bu şekilde yaşayan ya da yaşamak isteyen insanların sosyal, biyolojik, özelikle psikolojik olarak ödeyeceği bedellerin sonuçları birçok olumsuzluğun ana zeminini oluşturabilmektedir.

Günümüzde insanların en çok başvurdukları ve yardım istedikleri uzmanlar ya da meslek mensupları kimlerdir? Birkaç dakika düşündükten sonra her kes kendince bir önem sıralaması yapabilir. Bu sıralama içerisinde sıralanan yerden bağımsız olarak bu liste içerisinde, tıp doktorlarından her bir branşa ve özellikle psikiyatristler, avukatlar, hâkim, savcı, polis, psikolojik danışman vb. İnsan biyolojik, sosyal ve psikolojik yönleri olan bir varlık olarak tanımlandığına göre, yukarıda sıralanan mesleklere biyolojik, sosyal ve psikolojik olarak hasta olduğumuz için ihtiyaç duyuyoruz. Polis, savcı, avukat ve hâkime sosyal anlamda yaşadığımız rahatsızlıklar için, biyolojik anlamda yaşadığımız olumsuzluklar için tıp doktorlarına ve psikolojik anlamda yaşadığımız ve aşamadığımız problemler içinde psikiyatri ya da psikolojik danışmana başvuruyoruz.

Esas soru şu olmalı; neden? Bir başka söylemle, insanı bu kadar ve bütün yönleri ile hasta eden şey nedir ya da kimdir? Yukarıda belirtilen “Hayatı Üç “H” ile Yaşamak mı? Hayır, bu sonuçtur ve bu sonuç aynı zamanda başka şeylerin oluşmasının nedeni durumuna gelmektedir. Eğer neden olarak bu görülür ve buna yönelik çözümler geliştirilip iyileşme beklentisi oluşur ise bu asla gerçekleşmeyecek bir umuda dönüşür. Artık bu tabloyu ortaya çıkaran gerçekle yüzleşme zamanı gelmiştir. Bu gerçekle yüzleşme ertelendiği sürece var olan tablonun iyileşmesi yerine daha hastalıklı olacağını söylemek hatta yüksek sesle haykırmak gerekir.

Gerçeklik insanın kendisidir ve insanın kendi ile yüzleşmesi gerekir. Bu yüzleşmeyi erteleme o kadar uzun zamandan beri yapılıyor ki temel kaygı bu yüzleşmeden vaz geçmesidir. Bireysel olarak bu yüzleşmeyi erteleyip sonrasında bundan vaz geçen inanlar kendi hayatını yaşamak yerine binlercesinin hayatını kendi hayatı gibi yaşamaya devam ediyor. Bu seçimin bedelini panik ataklar, kaygılar, bedensel şikâyetler, zaman ve enerjisini tüketen takıntılar, geleceği elinden alınmış ve geçmişin kölesi haline gelmiş bir şekilde birçok psikolojik rahatsızlık ile ödemek zorunda kalmaktadır. Kendisi ile yüzleşen kişi ne kazanacak? Bunun yani kendi ile yüzleşmenin ve bu yüzleşme sonucunda var olan her şeyin fark edilmesi ve kabullenilmesi ilk zamanlarda zor olacaktır. Fakat sonrasında bunun gücünü ve bu gücün verdiği huzuru hissetmeye başlayacaktır. Çünkü artık o kendisi olmuştur. Rol yapmak, kendini gizlemek, insanların onu görmelerini istediği gibi bir şekle sokmasına ve karşılaştığı her bir kişinin giymesini istediği fakat kendisinin giymek istemediği elbiseyi giymek zorunda olmadığını bilir. Kendi sorumluluğunu alır ki bu onun gerçekten özgürleştirir, özgürleştiği andan itibaren yaşadığı, yaşadıklarına eşlik eden düşünce, duygu ve davranışlar doğallaşır.

Böyle bir kişi kendi ile savaşmaz, çünkü kendini olduğu gibi kabul eder. Bunu başardığı içinde kimse ile savaşmaz. Bu kişi kendi ile savaşmadığı için başkası ile savaşmaya da ihtiyaç duymaz. Kendi ile olana savaşları ile yüzleşemeyen insanlar başkası ile savaşmaya başlar. İşte bu gün insanların yukarıda en çok yardım istedikleri ya da başvurdukları mesleklerin öne çıkma nedeni bu olsa gerek. Sadece biraz düşünelim, eğer insan kendi ile yüzleşip, kendini kabul etmeyi, kendine değer vermeyi, kendini sevmeyi, kendini onaylamayı, kendine yetebilmeyi, kendini yönetebilmeyi, duracağı yeri bilseydi, istek ve ihtiyaçlarını yerine ve zamanına göre erteleyebilse ve vaz geçebilseydi, hem kendi hem de diğer insanlarla yapıcı bir iletişim kurabilseydi, mesleği ile topluma katkı verebilseydi, bütün bunları manevi bir yapıştırıcı ile bir arda tutabilseydi acaba insan yukarıda bahsedilen mesleklere ne kaçar ihtiyaç duyardı? Böyle bir insan ne kendini ne de başkasını ne biyolojik, ne sosyal ve ne de psikolojik olarak hasta ederdi.

 Sonuç olarak söylemek gerekirse, kendi ile yüzleşmeyi başaramayan insan önce kendi sonra da herkesi önce sosyal, sonra biyolojik ve en sonunda da psikolojik olarak hasta ediyor. İletişimin varmış gibi yaşandığı, işbirliğinin, paylaşmanın, güvenin ve sevginin olmadığı bir zamanda insanı iyileştirecek olan gerçekle yüzleşesi beklenemez. Bir ses, bir çağrı hatta br çığlık olsun diye, haydi önce kendimizi sonra herkesi iyileştirelim, unutmayalım ki biz birimizi hasta ediyorsak ki ediyoruz, o halde ancak biz bir birimiz iyileştirebiliriz. İletişimin, paylaşmanın, güvenin, işbirliğinin, biri birinin anlamanın ve kabul etmenin, hakkımız olan her şeye haddimizin olmadığını bilmenin, kendi ile barışmanın, isteklerini ve ihtiyaçlarını yerine ve zamanına göre erteleme ve vaz geçmenin başarıldığı yerde yani insan olmayı başardığımızda ne sosyal, ne biyolojik ve ne de psikolojik olarak kimseye ihtiyaç duymayız ya da bu gün duyduğumuz kadar duymayız. 

Yorumlar

Lütfen aşağıda yer alan yorum yazma kurallarına dikkat ediniz.
  • Türkiye Cumhuriyeti yasalarına aykırı, suç veya suçluyu övme amaçlı yorumlar yapmayınız.
  • Küfür, argo, hakaret içerikli, nefret uyandıracak veya nefreti körükleyecek yorumlar yapmayınız.
  • Irkçı, cinsiyetçi, kişilik haklarını zedeleyen, taciz amaçlı veya saldırgan ifadeler kullanmayınız.
  • Türkçe imla kurallarına ve noktalama işaretlerine uygun cümleler kurmaya özen gösteriniz.
  • Yorumunuzu tamamı büyük harflerden oluşacak şekilde yazmayınız.
  • Gizli veya açık biçimde reklam, tanıtım amaçlı yorumlar yapmayınız.
  • Kendinizin veya bir başkasının kişisel bilgilerini paylaşmayınız.
  • Yorumlarınızın hukuki sorumluluğunu üstlendiğinizi, talep edilmesi halinde bilgilerinizin yetkili makamlarla paylaşılacağını unutmayınız.