Prof. Dr. Mustafa Koç
Hayal kurmak: Benden Bana…
İyi felsefe su kenarında yapılır derler. İlk Felsefeler hep su olan beldelerde ortaya çıkmış. Yunanistan gibi. Filozoflar denizi severmiş.
Aslında dağların karşısında da yapılır felsefe, tepelerin menzilinde : Hira gibi. Deniz olması şart değil. Belli ki şart olan dağ da değil. Sadece biraz uzaktan bakmak, biraz yüksekten. Yani olanı biteni en net görebileceğin yerden. Biraz doğa, biraz ufuk ve biraz uzaklık belki. Kimseye uzak değil, kimseler uykudayken, senin uyanık olduğun yer. Orası Hira’dır işte.
Ve herkesin Hira’sı olmalı. İster dağ, tepe, ister deniz, ister dümdüz bir ova. Yalnızlığı kovalamalı insan; doğayı ve aslında kendini, kendi doğasını.
Ve hatta Hira’ları olmalı her gittiği yerde. Orada olan ya da yanında götürdüğü.
Her tatile gittiğimde ben de Hira’lar bulurum kendime. Herkesin de içinde olduğu ama herkes uyuduğunda bana kalan. Sabah namazı sonrası gün doğumunu yakaladığım an. Yalnızca doğayı ve kendimi duyabildiğim. En nefis açık büfem, tadı damağımda kalan. Birazını da bavula koyup yanımda getirdiğim.
Döndüğümde en çok bunun hüznünü yaşarım. Sorumluluğum olmadığı ve yalnız kalabildiğim anlar, mekanlar arar, bulamam. O zaman derim, yine de bir Hira’sı olmalı insanın. Öyleyse nerede aramalıyım?
Arayana ayetini gönderir ya Rabbim, bana da gönderdi, belli ki tam vaktiydi. Bir öğretmen ayeti. Adı Mustafa olan.(Bu ismi ayrı severim). Kıymetli Mustafa hocam der ki her ders bitiminde: ‘’ Haksızlık etmeyin geleceğinize’’ ve ’’Hayal kurun.’’ Söylediği her cümleyle haftalarca düşündüren pek kıymetli Mustafa hocam, akleden yüreğine selam olsun.
Hayal kurmak… Gidemeyeceğin yere aslında gidebileceğin kapılar açmak. Kapısı da senin, mekan da senin ve dahi anahtarı sende olan.
Tüm sesler ve sorumluluklar artık uykuya daldığında varabileceğim bir Hira’m var artık. Fiziken değil, ruhen çıktığım bir gezintinin muhteşem bir durağı.
Bir yer inşa ettim hayalimde. Herkesin de olduğu ve ulaşabildiği ama herkes uyurken yalnız benim olan, mütevazi bir yer. Biraz yüksekte, çok değil; acziyetimi ve uzaktan beni görebileceğim kadar. Bir kulübesi bile var. Düşünce hasadımdan azığımı depoladığım, soğuktan ve kuraklıktan ve insanlardan en çok koruduğum. Anahtarı da yok üstelik, herkese açık aslında, herkesin ulaşabileceği; anlayan herkesin.
Bir Hira’sı kesin olmalı insanın. Kendi benliğiyle baş başa kaldığı. Benliğini düşündüğü: ‘’kendine ilişkin neyi doğru bulduğu ve kendine neler olduğu’’ nu. Ben’in derinlerine inip, gizil mağaraları keşfetmeli. Bilincin altını(!) üstüne getirmeli. Bağ kurmalı, ilişkilendirmeli, önce ortalığın şöyle bir tozunu dumanına katıp sonra tozu toprağı -süpürmeden- silmeli! Sınırlarını zorlamalı düşüncenin. Aklının boğazına yapışmalı, ki o zaman itiraf edecektir gerçekleri. Zihnine bir bir kendi elleriyle kurduğu o duvarlar var ya…Tuğlalarını yavaşça, bir bir kırmalı.
Kırmalı ki manzara açılsın. Daha net görsün hedefini, elindekileri ve elinde olanları; yani yapabileceklerini. Görsün ki inansın. İnansın ki yıkılsın duvarlar. Sınırlarını yeniden çizsin, sınırsızlıklarının farkına varıp. Umut fidanları eksin, her gidişinde sulayıp yeşerttiği. En verimli toprak topraktan gelendedir. Bilsin, inansın yeter ki.
Putlar vardır bir de tabi, benliğin etrafını saran. Duvarları kırsa da arkasında kale gibi duran, öyle bir vurmayla da kolay kolay yıkılmayan putlar. Onları yıkabilmek için çok kere gelmeyi gerektirir oralara ya, hep gitmek lazım. Biri yıkılınca yenisi dikilmesin diye benliğin sınırlarında her daim nöbet tutmalı. Hani şu şeytan taşlamak diyorlar ya. Bir de Mina inşa etmeli kulübenin yanına belki. Başka şeytanları değil, şeytanlaşmış başkalarını da değil; belki hiç tanışmadığımız, içimizde konuşlanmış şeytanları, önce bir tanımak, tanışmak lazım; kimmiş, nereden gelmiş? sonra gidip gidip taşlamalı.
Şeytanlar da bitmez belki ama son şeytana kadar.
Bu dünyada temiz nefes almak için başka dünyalara gerek var. Ve diyorum ki; arayana hep yol var. Mekan da geniş. Zaman sınırsız.
Fikirlerim var benim, düşüncelerim.
Taşacak gibi oluyorum bazen;
Paylaşacak gibi olamadığımdan,
Paylaşacak biri olmadığında…
Anlayacak gibi olduğumda anlatacak o kimse olmayınca,
daralıyorum.
Hira’ma gidiyorum sonra, hasat ediyorum.
sonra herkesin dünyasına dönüp,
kendime yazıyorum.
Bu dünyadaki Semra’ya.
Bana bazen uzak, bazen yakın; ama beni en iyi sen anlarsın.
Senden, sana
Semra GÜLER
Aile Danışmanlığı ve Eğitimi
Yüksek Lisans Öğrencisi