Prof. Dr. Mustafa Koç
HATIRLAMADIĞIMIZ FAKAT ASLA UNUTMADIKLARIMIZ
Yaşamak, farkında olmaktır. İçinde bulunulan zamanın, yerin, deneyimin, deneyin öncesinin ve sonrasının farkında olarak yaşamak ve sonuçta öz farkındalıkla yaşamaktır. Öz farkındalık içinde bulunulan anda olmayı, yargılamadan ve değersizleştirmeden farklılıklarla birlikte yaşayabilmeyi gerektirir. Öz farkındalığı sağlayan unsurların başında da, kişinin duygularının farkında olması, duygularını tanıması ve duygularını doğru şekilde ifade etmesi gelmektedir denilebilir. Bu bağlamda İnsanların bir deneyim ve bu deneyime eşlik eden duyguları yaşama şekli önem kazanmaktadır. İnsanlar duygularını yaşantı ve bu yaşantıya eşlik eden düşünce ve bu düşüncenin ortaya çıkardığı duygularını;
a-Fark eder, tanır ve uygun şekilde dışa vurur,
b-Fark eder, tanır ve uygun şekilde uyun olmayan şekilde dışa vurur,
c-Fark eder, tanır fakat dışa vurma yerine bastırır,
d-Fark eder, tanır fakat hissettiği duygu ile ifade ettiği duygu farklı bir şekilde yaşarlar.
Duyguları eğer fark eder ve doğru tanırsak ve bu duyguları doğru kişiye doğru yerde, doğru şekilde ve doğru zamanda dışa vurabilirsek duygular bizi değil biz duygularımızı yönetmeyi başarabiliriz. Bunu başarmak aynı zamanda hem kendimizi hem de başkasını yönetebilmek anlamına gelir. Bunun anlamı, etkileşimde olduğunuz insanlar sizin hangi uyarıcıya karşı ne hissedeceğinizi ve nasıl tepki vereceğinizi bilmesi demektir. Bu durum sizin ön görülebilir ve tahmin edilebilir bir kişi olmanız yani güvenilir olmanız demektir. İşte bunu başaran insan başkasını ya da başkalarını değil kendini yönetmeyi amaç edinen insanın başarısıdır. En büyük başarı insanın kendini yönetebilmesidir.
İnsan duygularını fark eder, tanımlar fakat uygun olmayan bir şekilde dışa vurmasının sonuçları nelerdir? Bu sorunun nihai cevabı yalnız kalmaktır denilebilir. Çünkü duygularını uygun olmayan bir şekilde dışa vuran insan hem kendine hem de başkasına zarar veriyor demektir. Hissettiği duyguyu(öfkeyi) saldırganlıkla dışa vuran bir kişi ile kim yolculuk yapmak ister. Hissettiği sevgiyi bir başkasını boğarcasına dışa vuran kişinin hissettiği bu güzel duygunun kime ne faydası olabilir? Aşırı hoş görü, aşırı merhamet ve aşırı olarak dışa vurulan duygular insanı var etmek yerine yok edebilmektedir? Aşırı hoş görü, aşırı sevgi ve aşırı merhametle büyütülmüş bir çocuğu yetişkin yaşama yetersiz ve yeteneksiz ve bir sosyal beceriden mahrum olarak hazırlıyoruz demektir. Bu tutumlar çocuğu yetişkin yaşamda var etme yerine yok etmiştir denebilir.
Yukarıda sıralana son iki duygu yaşama şeklinin sonuçları benzerdir. Her birini yaşamayı seçen bireylerin geleceği yer ruh sağlığının bozulduğu kapıdır. Özellikle hissettiği duygu ile dışa vurduğu duygu farklı olan insanlar daha erken bir şekilde bu kapıya gelir. Kişinin hissettiği duygu olumsuz fakat dışa vurduğu duygu bunun tam tersi bir duygudur. Örneğin eşi tarafından sürekli aşağılanarak suçluluk duygusunun mahkûmu kişi bu duygu yerine değerli olma duygusunu dışa vurabilir. Belirli bir süre ki bu süre uzun bir süre değil bu kişi bir çok psikolojik belirti yaşamaya başlayacaktır. Çünkü dilin söylemediğini beden kendi dili ile söylemeye başlayacaktır. Çünkü beden yaşananları asla unutmaz. Hissedilen duygu ile ifade edilen duygunun farklı olması sonucu oluşan psikolojik baskı bedensel şikâyetlerle hafiflemektedir.
Duyguları bu şekliyle yaşamaya devam eden kişilerin en büyük korkusu kaybetmektir. Yalnız kalma ve sevilmeme korkusudur. Suçlanma, aşağılanma ve azarlanma korkusudur. Bu duyguların hepsi çok zor duygulardır. Bu duyguları yaşamamanın tek yolu kendini yok etmek yani kendini kaybetmektir. Bir başka deyişle kendisi için hiç diğerleri için ise çok şey olmayı seçmiştir. Kendisi için bir şey olmayı başaramadığında başkası ya da başkaları içinde bir anlamı olmadığını öğrendiğinde hissettiği duygu daha fazla strese, kaygıya ve tükenmişliğe neden olmaktadır. Bu nokta artık öç alma zamanının geldiğinin göstergesidir. Bir başka deyişle bu süreçte olan herkesin canını yakmak olacaktır. Üzülerek görüyorum ve bir çok kez şahit oldum ki bunu da kendi canlarını yakarak yapıyorlar. Bu insanların şunu bilmesi lazım ki yukarıda da söylendiği gibi bu da onların umurunda olmayacak, çünkü onlar için biz her şey olmayı seçerek aslında hiç olmuşuz. Ne yaparsam, ne söylersem hep suçlandım, aşağılandım ve azarlandım, bu duygular o kadar canımı yaktı ki bende can yakmak istedim ve bunun için artık hiç konuşmuyorum. Bir danışanın “o kadar çok bastırdığım ve hissettiğim ile dışa vurduğumun örtüşmediği duygulara sahibim, hatırlamıyorum fakat asla unutmuyorum”. İşte bizi yönetenin ne olduğunun en güzel ifadesidir.
Can yakmak mı istiyorsunuz? Bunun yolu kendi canını yakmak değil ne hissettiğini korkmadan dışa vurabilmektir. Çünkü bu birey olmanın, kendi olmanın, değerli olmanın ve anı yaşamanın yoludur. İşte o zaman canın yanmaz, can yakmaya da ihtiyacın kalmaz. Bizi yönetenler etkileşimde olduğumuz insanlar ve onların yaptıkları değil bizim ne hissettiğimizdir. Hissettiğim şeyi yaşama şeklini seçmek benim elimdedir. Hissettirilen duyguyu doğru şekilde dışa vurarak verilen mesaj şudur” seni bir daha bana nu şekilde davranmaktan men ediyorum, senin bana bu şekilde davranmak ne hakkındır hakkında olsa dahi haddin değildir”. Bu mesajı en net şekilde vermenin yolu duygularını doğru şekilde dışa vurmaktır. Çünkü bu mesajı ancak güçlü, kendini bilen, kendini kabul eden, kendi ile barışık ve kendi olabilmeyi başaran insan verebilir. Duygularını fark eden, tanıyan fakat dışa vurma yerine bastıran ve duygularını fark eden, tanıyan fakat hissettiği duygu ile ifade ettiği duyguyu farklı bir şekilde yaşayanlar bu özelliklere sahip olmayanlardır.