Prof. Dr. Mustafa Koç

Fark Edilmek ve Beğenilmek Uğruna Verilen Savaşta Kaybedilen Sığınak: Mahremiyet

Yazar: Prof. Dr. Mustafa Koç
Tarih:
Okunma: 6318
Yorum:
Yazı Boyutu: a - a - a - a
Paylaş:

Mahremiyet, kişiye ait olanı yerinde ve zamanında benlik bütünlüğünü bozmadan kişisel ve sosyal uyumunu engellemeden doğru şekilde paylaşabilmeye ilişkin; bilişsel yeterliğin, duyuşsal özelliğin ve davranışsal becerilerin toplamıdır. Doğru kişilere, doğru zamanda, doğru şeyi doğru şekilde paylaşmaktır, mahremiyet… İnsanın kendisi ile barışık ve diğer insanlarla birlikte yaşamasını sağlayan; işbirliği, paylaşma, sorumluluk alma ve güven gibi dinamiklerin oluşmasına katkı sağlayan faktörlerden biri de mahremiyettir. İki insan arasında gerçekleşen etkileşimin bu iki insana ait olduğunu ya da sadece onlara özel olduğunu belirleyen en temel faktör mahremiyettir. Bir başka söylemle mahremiyet, hem insanı hem de yaşanan şeyi özel ve değerli kılan en temel unsurlardan biridir, denilebilir. Mahremiyet, hem insanın kendisini hem karşısındaki insanı hem de aralarındaki ilişkiyi korumanın en işlevsel yollarından biridir.

Bir kişinin eşine, arkadaşına, annesine, kardeşine, doktoruna ya da psikolojik danışmanına anlatacağı şeyler farklılaşabilir ki farklılaşması da beklenir. Kime neyi ne kadar ve nasıl anlatılacağını belirleyen ölçüt ise mahremiyettir. Bu bağlamda mahremiyet bir kişinin bir başka kişiye nasıl davranacağını ve aynı zamanda o kişinin de kendisine nasıl davranacağını belirler. Bunun bir diğer adı ise, haddini bilmektir denilebilir. Bu sınırların konması mahremiyetin oluşmasına, mahremiyet ise saygı, sevgi, güven ve huzur duygularının oluşmasına yol açar. Bu bağlamda mahremiyet, huzura hizmet eden temel bir beceridir. Çünkü mahremiyet, sevmeye, çalışmaya kişinin hem kendi ile hem de diğer insanlarla yapıcı iletişim kurmasına katkı sağlar.

Mahremiyet, kişinin kendisi hakkında kimin hangi bilgiye sahip olup olmadığını belirmek içinde önemlidir. Çünkü mahremiyet, kişinin kendisi hakkında kimin, neyi, ne zaman, ne kadar ve nasıl bileceğini belirlemede kontrol duygusu sağlar. Kişinin kendisi hakkında kimin neyi nasıl ve ne kadar bildiğini ve nereden bildiğine ilişkin yaşayacağı kontrol kaybı sonucunda hem özerliğini hem de biricikliğini (özelliğini) kaybedebilir.

Bu bağlamda mahremiyet kişiye özerklik ve özellik kazandıran önemli bir beceridir denilebilir. Mahremiyet sayesinde kişi kendi olarak başkaları ile birlikte sevgi, saygı ve güven içinde “huzurlu” yaşamayı öğrenir. Bir başka söylemle mahremiyet, ben olarak biz olmayı öğrenmenin en işlevsel yoludur.

Kişisel olan ya da kişiye ait olan mahrem alan (bilgi) topluma açıldığında aslında kim olduğumuzu bilmeyi ve olabileceğimiz kişi olmayı sağlayacak olan kontrolümüzü de kaybederiz. Bu döngü aslında hem kendimizle olan hem de toplumla olan ilişkilerimizin bozulmasına neden olan faktörlerden biridir. “Mahrem alan” topluma açıldığında kişisel bilgilerin kontrolü de zayıflar hatta imkânsız hale gelebilir. Mahremiyet zaman zaman yalnız kalmaya ihtiyaç duyan insanın sığınabileceği özel bir alanın oluşmasına katkı sağlar. Aslında mahremiyetin olmadığı yerde insan, hem kendisi ile hem de başkaları ile tek başına kalma şansını kaybeder, tek başınadır fakat asla yalnız değildir! Bir başka söylemle, psikolojimizin bağışıklık sitemi kişiliğimiz ise sosyal hayatımızın bağışıklık sistemi de mahremiyettir denilebilir. Mahremiyetsizliğin yaşandığı yerde özel olan, gizemli olan ve bu bağlamda değerli olan bir şey kalmayabilir. Mahremiyet insana, özerklik ve özellik kazandırması yanında gizemlilik de katar, gizem sahibi insan fark edilir. Mahremiyetin olmadığı yerde insanı görmek yerine pazarladığı şeyleri fark etmek, pazarlanan şeyleri özne, insan ise nesneye dönüştürür. Mahremiyetsizliğin yaşandığı yerde insan; arzuların, isteklerin ve nefsin hedefine dönüşür, savunma sitemleri iflas eder. Mahremiyet insanı, insan ilişkilerinde ve insanlar içinde özne yapan en temel unsurdur.

İnsan farklı alt benliklerin toplamıdır denilebilir. Sosyal, mesleki, dini, akademik, arkadaş, eş vb. Bu alt benlikler bağlamında davranışlarımızda da farklılaşma olabilir. Örneğin, bir öğretmen öğrencilerine davrandığı gibi, çocuklarına davranmaz. Bu farklılaşma birini aldatma anlamına gelmez, olması gereken şey budur. Bu süreç “rol” kavramı ile de açıklanabilir. Her birey kişisel, sosyal, mesleki ya da eğitsel alanlarda farklı roller ile etkileşimde bulunur. Bu roller etkileşimi zorlaştırmak yerine kolaylaştırır. Bir öğrenci sınıfta baba gibi davranan biri yerine öğretmen, bir çocuk evde öğretmen gibi davranan biri yerine babayı görmek ve onunla etkileşim içinde olmayı ister.

Sınıfta öğretmeni evde ise babayı modelleyerek o da alt benliklerini oluşturmaya ihtiyaç duyar. Bu süreçte sorun olan şey, bir kişinin sosyal hayatın her aşamasında herkesle aynı rol ile etkileşim içinde olmasıdır ki bu da uyum ve işlevselliğin bozulması anlamına gelir. Bu hassas dengeyi oluşturabilmenin belki de tek yolu kişinin mahremiyet becerisi ve beceriyi besleyen duygusu ile mümkün olabilir.      

Mahremiyetin korunması insan onurunun korunması anlamına gelir. Kişiye ait bilgilerin onun izni olmadan yani kontrolünün dışında paylaşılması ona yapılacak en büyük saygısızlık, haksızlık ve kul hakkıdır denilebilir. Böyle bir durum yani kişiye ait bilgilerin onun izni olmadan toplanması ve hikâye edilerek yayılması kişiyi özne yapmak yerine alınıp satılabilen bir nesneye dönüştürür. İşin daha vahim olanı, zaman zaman kişilerin bu süreci ortaya çıkaracak ve sürdürecek şekilde mahremiyet sınırlarını aşan bir örüntüye sahip olmasıdır. Günümüzde sosyal medya araçları sayesinde çok daha yoğun bir şekilde yaşanan “fark edilmek var olmaktır” inancı “beğenilmek var olmaktır” inancına dönüşmüştür. Bu amaca ulaşmak isteyen kişiler kendilerine ait olan ve olması gereken alanı ya da daha doğrusu alanları, fark edilmek ve beğenilmek adına açmaya başladırlar.  Bu alış verişin satıcısı ve alıcısı da çok olunca mahremiyet olgusu ya da kavramı artık her geçen gün daha da artan bir şekilde konuşulmayı zorunlu hale getirmiştir. Mahremiyetsizliğin yani kişisel ve toplumsa alanların iç içe geçtiği günümüzde ihtiyacı hissedilen şeyi yani mahremiyeti yeniden kazanma çabaları var olan durumu daha da kronikleştirmede ve daha hastalıklı hale getirmektedir. Sosyal medya dünyasında gerçek kendisi yerine fark edilecek ve beğenilecek bir profil sunan kişi bunun bedelini kendine yabancılaşma ile öder. Kendine yabancılaşan kişi diğerleri tarafında çok kolay yönetilebilir. Çünkü mahremiyetsizlik, değerleri değersizleştirerek; umudu korkuya, güveni kaygıya ve anı yaşamayı anı kurtarmaya çevirmektedir.

Kişisel alan ile toplumsal alanların iç içe geçtiği bir süreçte yeniden bir mahremiyet alanı oluşturmaya çalışıyoruz. Mahremiyet olgusuna uygun olmayan davranışları görmezden gelerek yeni bir mahremiyet alanı oluşturma çabalarına sözüm ona “çağdaşlık” denmeye başlandı.  Bir anlamda özel alanda ve özel zamanlarda iki insan arasında yaşanması gereken şeylerin toplumsal alan içinde sergilenmesi değil bu sergilemeyi görmezden gelerek mahremiyet oluşturmaya çalışıyoruz.

Kişisel alan ile toplumsal alan arasındaki sınırların bu kadar iç içe geçmiş olmasından dolayı gelişimsel süreçlerde aşama aşama yaşanması gerekenler abartılı, dengesiz, düzensiz ve tutarsız bir şekilde yaşanmaya başlandı. Bireyin bilişsel, duygusal, psikolojik ve fiziksel olarak olgunlaşma düzeyinin çok üstünde deneyimlere maruz kalması geleceğin içinin boşaltılması anlamına gelmektedir. Mahremiyet bir anlamda gelişim sürecinde bireyin doğru gelişimsel deneyimler yaşamasını sağlama ve bu deneyimler bağlamında benlik ve kimlik duygusu kazanmasına yardım edebilecek en temel unsurdur.

Mahremiyetin olmadığı yerde insan, “ray” nereye giderse oraya gitmek zorunda olan bir tren gibi yaşıyor hayatı ve çoğu zaman bunun farkında değil.

Mahremiyet, kişinin hem kendine hem de başkasına duyduğu “hürmetin” en güzel şeklidir.

 

Yorumlar

Lütfen aşağıda yer alan yorum yazma kurallarına dikkat ediniz.
  • Türkiye Cumhuriyeti yasalarına aykırı, suç veya suçluyu övme amaçlı yorumlar yapmayınız.
  • Küfür, argo, hakaret içerikli, nefret uyandıracak veya nefreti körükleyecek yorumlar yapmayınız.
  • Irkçı, cinsiyetçi, kişilik haklarını zedeleyen, taciz amaçlı veya saldırgan ifadeler kullanmayınız.
  • Türkçe imla kurallarına ve noktalama işaretlerine uygun cümleler kurmaya özen gösteriniz.
  • Yorumunuzu tamamı büyük harflerden oluşacak şekilde yazmayınız.
  • Gizli veya açık biçimde reklam, tanıtım amaçlı yorumlar yapmayınız.
  • Kendinizin veya bir başkasının kişisel bilgilerini paylaşmayınız.
  • Yorumlarınızın hukuki sorumluluğunu üstlendiğinizi, talep edilmesi halinde bilgilerinizin yetkili makamlarla paylaşılacağını unutmayınız.
Reis - 2024-01-15 16:12:29
"Mahremiyet sosyal yaşamın bağışıklık sistemidir" Mahremiyetin ne kadar önemli olduğuna ilişkin en güzel tanımlama diyebilirim.