Halil Hakan Oturak
15 Temmuz'un ilk yıl dönümü
Değerli okuyucularım,
Ülkemizin üzerine karanlık bulutların çöküp, Türk devletine hasım olanların tam yok olacağımızı sandıkları bir vakitte, milletimizin aziz duruşu ile aydınlığa çıktığımız o gecenin üzerinden tam bir yıl geçti.
Eminim ki birçoğumuz hala yaşadıklarımıza inanamıyoruz.
Şimdiye kadar yaşı büyük olanlarımızın gördüklerinden, yaşı genç olanlarımızın duyduklarından, tarih sayfalarında okuduklarımızdan çok daha kapsamlı bir teşebbüse ve ona karşı verilen bir mücadeleye şahitlik ettik.
Kendi koynumuzda, kendi ellerimizle büyütüp beslediğimiz, bizim dilimizden konuşan, bizim gibi gözüken bir gurubun, devleti ele geçirme, milletin istiklalini gasp etme, istikbalini ise yabancı ellere teslim etme çabasına karşı dünya var oldukça hatırlanacak bir tepkiyi milletçe hep birlikte verdik.
Belki kırk yılı aşkın bir süredir plan ve program içerisinde olan, yıllardır devlet kadrolarında memleket evlatlarının yerini çalan, kendilerine tabi değil diye hakkıyla ticaretini yapmaya çalışan esnaf, iş adamı kardeşlerimizin işlerini baltalayan, gazetelerinin girmediği yere selam dahi vermekten imtina eden, askerimize, polisimize, hakimimize, savcımıza, her türlü kumpası kurup, milletimizin üzerine terzisi küfür ehli olan “Ilımlı İslam” “Dinler Arası Diyalog” gibi kılıflar geçirmek için çalışma yapan bu FETÖ denen terör örgütünün, şimdiye kadar yapmış olduğu çalışmaları öğrendikçe o gece sokağa çıkmayan bir sürü vatandaşımız, eminim ki keşke bizde sokağa çıksaydık diye iç geçirmiştir.
O gece biz neler oluyor, bu müdahale kimler tarafından ne gerekçe ile yapılıyor gibi birçok soruyu şaşkınlıkla birbirimize sorarken, kim var demeden kimseyi beklemeden kara bulutların üzerine şimşek gibi çakan Türk Milliyetçilerinin Lideri Sayın Devlet Bahçeli’nin açıklamaları ile nerde duracağımızı ne yapacağımızı anlamıştık.
Biz hanelerimizde bu durumdayken, askerin ve polisin içinde bulunan vatansever, memleketini ve milletini hiçbir şekilde satmayacak olan kadrolar da bu çıkışla durumu tespit etmiş ve olaya canı pahasına müdahale etmeye başlamışlardı.
Türk Milliyetçilerinin delileri, cesaret ve kahramanlık timsali hilal bıyıklı Özel Harekatçıları üzerlerine bombalar yağmasına rağmen son damla kanlarına kadar ayakta kalmışlar, şehit vermişler ancak geçit vermemişlerdi. Ve onlar gibi nice vatan evladı yıllardır oradan oraya sürülmelerine, hak ettikleri yerlere getirilmemelerine, devletin içindeki bu hainlerle yıllardır verdikleri mücadelede yalnız kalmalarına rağmen bu zor durumda devletlerine sırtlarını dönememişlerdi.
Aradan bir yıl gibi bir süre geçmiştir.
Devletin bütün organlarına hatta hücrelerine kadar sızmış bu hain örgütle mücadelede epeyce yol kat edilmiştir. Fakat daha çok yolumuz vardır. Bu örgütün elebaşları kimlerdir, darbe gerçekleşseydi ekran yüzleri, yönetim kadroları kimler olacaktı, kimler hemen suyun başına geçecekti tespit edilip hak ettikleri cezalara henüz çarptırılmamışlardır.. Yıllardır bu örgütün bu haddeye gelmesinde kimlerin suçu ve vebali vardır hala tam anlamıyla ortaya çıkmış değildir.
15 Temmuz gecesinden itibaren biz Türk Milliyetçilerinin neden, 2002 yılından beri bu örgüte her türlü imkanı sunmuş olan iktidar sahiplerine destek verdiğimiz noktasında eleştirilerle karşılaşmakta hatta kendi koltuğumuzu korumak gibi bir çıkarcı gaye ile bu şekilde davrandığımıza varıncaya kadar iftiralara dahi maruz kalmaktayız.
Şunu söylemek isterim ki, bizim tavır ve duruşumuz milletten ve devletten yanadır. 15 Temmuz gibi bir işgal sürecinde, hastalığa karşı vücut direnci yani devletin kendini toparlaması sağlanmadan bir siyasi hesaplaşmaya girmek devletin sonunu getirmek demek olacaktı tıpkı Balkan Savaşları başlangıcında olduğu gibi.
“İşin en hazin feci tarafı, particilik mücadelesi yalnız mecliste mebuslar arasında yahut şehirlerde münevverler beyninde cereyan etmiyor. Ordu da bu kötü hastalığa bulaştırılmış bulunuyordu. Meselenin en vahim manzarası, yüksek kumanda heyeti ile genç zabitler arasındaki anlaşmazlık idi.”
Devletin Balkan Savaşları öncesinde ne durumda bulunduğunu izah eden bu satırlar Teşkilatı Mahsusa başkanlarından Hüsamettin Ertürk’e ait.
Balkan topraklarımız çok kısa zamanda ve ağır bedeller ödenerek kaybedildi, binlerce şehit verildi, yerleri yurtları yakılan milyonlarca evladımız bir hafta gibi bir sürede her şeylerini bırakarak Anadolu’ya göç etmek durumunda kaldı.
İşte ülkemiz, içeride kendi elleri ile besleyip büyüttüğü hainlerle, dışarıda başkaları tarafından beslenip büyütülen örgütlerle çevrili bir durumda iken, Osmanlının gerilemeye başladığı dönemden beri bu topraklar üzerindeki emellerinden bir an bile vazgeçmeyenlerin ekmeğine yağ sürecek şekilde bir tavır ve duruş içinde olmamız mümkün değildir. Bu tavrımız da bize, aziz Türk milletinin bir mensubu olarak, onun şanlı tarihinden gelen mesuliyetimizden ileri gelmektedir.
Umudum o dur ki yüce Allah bizim çektiğimiz çilelere, maruz kaldığımız zorluklara karşı gösterdiğimiz sabrı görecek haklı mücadelemizde bizi tek söz sahibi yaparak, hayal ettiğimiz ve dünyanın tüm mazlumlarına yetecek olan ülkemizi kurmayı bize nasip edecektir.
İlk yıl dönümünde tüm 15 Temmuz şehitlerimize rahmet ailelerine sabır diliyorum.
O gece milletimize yol gösteren devlet adamlarımıza şükranlarımızı sunuyor, sadece zor durumlarda değil hakkın üstün tutulması için her durumda birlikte hareket edilmesini arzu ediyorum.
Bu darbe teşebbüsünde suçu olanların hak ettiği cezalara çarptırılmalarını, vebali olanların ise devlet ve siyaset kademelerinden temizlendiğini görmek dileğiyle..