Bu dünyada bize hakkını helal etmeyen kişi, ahirette bu hakkını bizden talep edecektir. Bununla beraber, kişi samimi olarak tevbe etmiş ise, Allah Teâlâ hak isteyen kuluna kendi fazlından insanda bulunarak o kulun hakkından vazgeçmesini sağlayacağı ümit edilebilir.
İnsan şerefli bir mahlûktur. Onun hakkını yemek; hürriyet, haysiyet, namus ve şeref gibi manevi hukukuna yönelik bir haksızlıktır. İnsan bilerek veya bilmeyerek, farkında olarak veya olmayarak birisine haksız bir davranışta bulunmuş olabilir. Hatta onu mağdur bir duruma düşürüp bazı haklarının elinden çıkmasına sebep olacak bir muamelede de bulunabilir. Bir fert olarak kendimizi her ne kadar çekip çevirsek, hakperest olarak kalmaya azmetsek de, bir takım hata ve kusurlara kapılmaktan tamamıyla kurtulamıyoruz. İnsanlık hali, olan böyle bir durum karşısında ne yapmalıyız?
“Bir defa oldu, bir daha yapmayız, keşke yapmasaydım. “diyerek iç dünyamızda hesaplaşmamız kâfi gelir mi? Yoksa meselenin telafisine gidip de hatamızı düzelterek, helallik dileyerek pişmanlığımızı mı bildiririz? İslam'da esas itibariyle bir Allah hakkı, bir de kul hakkı vardır. Allah hakkı her insanın rabbine karşı yapması gereken kulluk vazifeleridir. Bu hususta yaptığı bir kusur, günah ve eksiklikten dolayı Allah'a yalvarır, tövbe istiğfar ederek affını diler. Fakat kul hakkı öyle değildir. Onun bir tek telafisi vardır, o da haksızlığa uğrayan, hukuku zayi olan kişiyle bizzat görüşüp özür beyan etmek, helallik dilemekle birlikte, maddi bir kaybı varsa telafisine gitmektir.
‘ Bir kimse kardeşinin haysiyetine yahut malına haksız olarak taarruz etmişse iltimas olarak verilebilecek altın ve gümüşün bulunmadığı günden (Kıyametten)önce helalleşsin. Aksi halde yaptığı haksızlık nispetinde onun iyi amellerinden alınıp hak sahibine verilir. İyiliği yoksa hak sahibinin günahından alınıp haksızlık eden kişiye verilir.'
Evet, peygamber efendimizin(asm)de tavsiyesine göre, bu durumda helalleşmekten başka çıkar yol yoktur. O kadar ki, insan şehit bile olsa, üzerinde kul hakları varsa, Allah diğer günahlarını bağışladığı halde kul hakkını bağışlamamaktadır. Bunun için mesele, hak sahibinin gönlünü almada, rızasını kazanmada kalıyor, siz zarara uğramasına sebep olduğunuz kimseye gider. Önce bir hata yaptığınızı itiraf ederek özür beyan eder, sizi af etmesini, hakkını helal etmesini rica edersiniz. Maddi bir kaybı varsa, imkânınız nispetinde onun razı olabileceği nispette hakkını verirsiniz. Böylece elinizden geleni yapmış olursunuz. Muhatabınız da sizi hoş karşılar müsamaha ve anlayış gösterirse mesuliyetiniz kalkmış, hadis-şerifte iken helalleşerek ahiretteki hesaplaşma ve azaptan kurtulmuş olursunuz. Bununla birlikte vicdan azabı çekiyorsanız, ayrıca tövbe istiğfar edersiniz.
Şu halde bütün haklar önemli olmakla beraber bu haklar içerisinde en önemlisi kul haklarıdır.
Kul hakları:
-Anne baba haklarından başlayıp
-Komşu hakları,
-Hocanın talebesi üzerindeki haklar,
-Akrabalar arasındaki miras gibi maddi, Sılai rahim gibi manevi haklar,
-Müslümanın Müslüman üzerindeki cenazesine katılmak, davetine icabet etmek gibi hakları,
-borçlu kimsenin, borcunu ödememesi veya geciktirmesi gibi haklar,
-alış verişte ölçü ve tartıya riayetsizlikten meydana gelen haklar gibi maddi veya gıybet etmek, bir Müslümanı gıyabında herhangi bir kusurundan dolayı kötülemek veya hakkında kötü düşünmek gibi manevi haklar olmak üzere birçok kısımlara ayrılır.
Velhasıl hangi şekilde olursa olsun, Müslüman olsun kâfir olsun her hangi bir insana yapılmış olan herhangi bir haksızlık zulümdür.
Zulüm: Allah Teâlâ’nın meşru kıldığı hudut ve sınırı aşmaktır.
Şu halde bir Müslümana veya bir hayvana eziyet etmek zulümdür.
Savaşmayan “zimmii”olan bir gayri Müslime eziyet etmek zulümdür.
Bir insanı haksız yere öldürmek zulümdür.
Bir insanın malını çalmak zulümdür.
Bir insana sövmek zulümdür.
Bir insanı döğmek zulümdür.
Bir yetimin malını yemek zulümdür.
Bir insanın malını meşru olmayan yollar ile yemek zulümdür.
Kadınları mirastan mahrum etmek zulümdür.
Borcunu ödememek zulümdür.
Bunları yapan bir Müslüman başkalarına zulüm yaptığı gibi ayni zamanda kul haklarına riayet etmeyerek günaha girdiği için kendisine de zulüm yapmış olur.
“Allah Teâlâ zalimleri sevmez. Ali İmran süresi 140.ayet
Sakınha Allah Teâlâ’yı zalimlerin yaptıklarından gafil ve habersiz sanma,
Ancak, Allah Teâlâ onları cezalandırmayı, korkudan gözlerin dışarı fırlayacağı bir güne Erteler
Yazan: Nuray Aydın İlgüz