Nuri Pakdil'in dediği gibi gidin aşık olunca gelin, aşk boyu aşmalı..
İnsanın gönlünden aşkı çıkarırsanız geriye bir şey kalmıyor işte.
Yaptıklarınızdan heyecan duymanız, odaklanmanız, sarılmanız, coşkuyla yaşamanız; başkalarına sevgiyle, hoşgörüyle, merhametle yaklaşmanız; tembelliğe, karamsarlığa, miskinliğe veda etmeniz aşkla mümkündür.
Aşk enerjidir; güçlü bir iç dürtüdür; insanı yerinde duramaz hâle getiren, kıpır kıpır yapan, harekete geçiren aşktır.
Hayatın anlamıdır aşk, hayatın kendisidir.
Kin, nefret, düşmanlık duyguları ve aşk, aynı gönülde, birlikte yaşayamaz.
Aşk insanını hemen tanırsınız; kendisiyle birlikte gezen manevî bir akım vardır ve sizi de alır içine.
Gönlünde yer edinmiş ve gönlünü doldurmuş bir aşk, insana, başkaları için kötülük düşünme fırsatı tanımaz.
Yunus Emre’nin “Yaratılanı severim yaratandan ötürü” anlayışına ulaşmaksa, bütün hayatın düzenleyicisi, ahengi, kurtarılması olur.
Aşka ulaşınca hayat gülümser bize.
Yüce bir gönlün sahibi olarak ve orada herkese ve her şeye yer ayırarak yaşarız.
Sezai Karakoç’un “Ben yaşamıyor gibi, yaşamıyor gibi yaşıyorum / Ben aşkı göğsümde kurşun gibi taşıyorum” anlayışına kavuşuruz.
Aşk bazen, aşkın kendisini de aşar, sarıp sarmalar, kuşatır.
Aşk bazen, aşkı da kurtarır.
Aşkın acısını, içimizde akıp duran mavi bir ırmağa dönüştüren de yine aşktır.
Sıradan gönüllerin taşıyamayacağı kadar ağırdır aşk.
“Aşkı göğsünde kurşun gibi taşımak” her insanın kârı değildir; yiğitlik ister, katlanmak ister.
Gönlünü onarmadan, oradaki diğer duyguları temizlemeden, orayı tertemiz yapmadan da “aşkın boyunu aşması” mümkün değildir.
Mutsuz, kararsız, saldırgan, herkesi suçlayarak yaşayanlar ve hayatta savrulup durmaya devam edenler, aşkla henüz tanışamayanlardır.
Yazan: Nuray Aydın İlgüz